GEZİ
link sitesi - SPOR atletizm
  Ana Sayfa
  www siteni EKLE
  istiklal marsa
  klavye
  sozluk
  yabancı basın
  yemek site link 3
  halk kutupanesi
  valiler
  kaymakamlar
  beledyeler
  universite
  sanayi odaları
  il ve muzeler
  belgesel
  TV SEYRET
  gazete oku
  gazete oku1
  bilgidayar video EGİTİM
  siyasi partiler
  muzik
  TC kimlik sorgula
  dunya televizyonları
  linkler
  link sitesi,
  turkiye tanıtım
  kaymakamlar link
  universite link
  BANKALAR
  SENDİKALAR
  gazete oku 2
  vakıf -odalar
  link bankası
  kuzey kıbrıs turk cumhurriyeti
  site hazırlanmakta
  B2B SİTELERİ
  160 WEB SİTE
  deneme sayfa
  emlak
  İletişim
  Forum
  Galeri
  Sayaç
  shopping
  atasozu & vecize
  HTML KOD
  dıs ticaret dokuman
  ingilizce
  adsl modem ip leri
  gonderilen iletileriniz
  network donanım arz
  frontpage ders
  canlı tv
  download indir
  merkezi sınav sonuc
  sifalı bitkiler
  temel sigorta egitimi
  bilgisayar donanım egitim
  ingilizce kitaplar
  ataturk ilkeleri
  dizel motorları
  SPOR atletizm
  violet-download
  tapu mevzutı
  is yeri acma mevzuatı
  dernekler kanunu
  koy kanunu
  matemaik indir
  iletisim
  muzik dinle
  linkler 1
  linkler 2
  logo egitim
  tum oyunlar
  link bank
  yayın evleri
  ekonomi
  hukuk
  spor fedarasyon
  yuk esya tasıma
  Yeni sayfanın başlığı
  Atletizmin branşları ve kuralları     violet-emlakcom.tr.gg
  Atletizm yarışmaları üç ana kategoriye ayrılır.
  Koşular, atma ve atlamalar. Bayanlar arası yarışmalar da aşağı yukarı erkeklerin yarışmalarının aynıdır. Bayanlar için Heptatlon, erkekler için de Dekatlon koşu, atma ve atlamaları birlikte içeren yarışmalardır. Kır koşuları ve yol koşuları, atletizmin sezon dışı dalları olarak kabul edilir. Koşular Atletizmin bir dalı olan koşular, önceden belirlenmiş çeşitli mesafelerde koşularak rakiplere ve zamana karşı yapılan mücadeleyi ifade eder. Tüm zamanların en eski ve en çok ilgi gören spor dallarından biridir.
  Pist yarışları ve yol yarışları olarak iki ana dala ayrılır. Pist yarışmalarında belirli bir mesafede en hızlı koşmak esastır. Tüm koşular "kronometre" denilen zaman ölçüsü ile ölçülür. Yarışmalar özel atletizm stadyumlarında yapılır. Stadyumun çevresinde kulvarlara ayrılmış elips biçiminde koşu pisti vardır. Ortadaki çim alan ise atma ve atlama yarışmalarına ayrılmıştır.
  Bütün yarışmaların oyun alanları stadyum üzerinde aynı anda bulunur ve aynı anda birkaç yarışma birden yapılır. Bununla birlikte yarışmalar açık havada ya da salonlarda düzenlenebilir. Salon müsabakalarında atma yarışmaları yapılmaz ya da değişik uygulama ve yöntemlerle yapılır. Fakat resmi dünya rekorlarının mutlaka açık havada kırılması, 100 m düz ve 110 m engelli yarışlarında ise arkadan esen rüzgarın hızının saniyede 2 m'yi geçmemesi gerekir.
  Pist yarışları 6 bölümden oluşur:
a) Sürat Koşuları
b) Orta Mesafe Koşuları
c) Uzun Mesafe Koşuları
d) Bayrak Koşuları
e) Engelli Koşular
f) Hendek Yol yarışları 4 bölümden oluşur:
a) Maraton
b) Yürüyüş
c) Kır Koşusu
d) Sokak (Yol) Koşusu
  Bu iki ana dal dışında bir de birleşik yarışlar vardır. Bu iki bölümden oluşur:

a) Dekatlon
b) Heptatlon

  Pist Yarışları: Pist yarışları, genellikle 400 m'lik elips biçimli pistlerde yapılır.
Türkiye'de atletizm

Yurdumuza atletizmi ilk sokan, Galatasaray Lisesi'nin Fransız asıllı beden eğitimi öğretmeni Curel'di. 1870 yılında ilk idman bayramını düzenleyerek, öğrencileri Kağıthane'ye götürdü, burada koşu, atma, atlama yarışları yaptırarak başarılı olanlara ödüller verdi. O gün yenilen pilav, sonraki yıllarda "pilav günü" geleneğine dönüştü. Aynı yıllarda Robert Koleji'nde de atletizm faaliyetleri başladı.
  Türkiye'de gerçek anlamda atletizm, 1896 yılında İstanbul'da Kurtuluş Kulübü'nde başladı. Bu kulübün atletlerinden Constantin Devecis ve Çelebioğlu, 1906 yılında Atina'da düzenlenen ara olimpiyat oyunlarına katıldılar. İlk Türk atleti Çanakkale Savaşları'nda şehit düşen ve aynı zamanda futbolcu olan Galatasaraylı Celal İbrahim'dir.
  Bunu Şair Kazım ve Bedri Yıldırım izlediler. 1912'de Stockholm'de yapılan Olimpiyat Oyunları'na Robert Koleji atletlerinden Vahran Papazyan ile Mıgıryan katıldılar. Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer spor dalları gibi atleletizmde de duraklama görüldü. Bu sönük yılların atletizmdeki başarılı isimleri olarak Silifkeli Şükrü Dölek, Halil Bey, Selahattin Bey, Nurettin Otmar Savcı, Asım Bey ve Mesut Özok ön plana çıktılar.
1922'de kurulan İdman Cemiyetleri İttifakı'na dahil olan Atletizm Federasyonu, 13 Nisan'da faaliyete geçti ve ülkemizdeki ilk ciddi atletizm yarışmaları başladı. Bunu Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Kurtuluş ve Beyoğluspor'un yarışmalara getirdiği rekabet havası izledi. Türk atletizm tarihinde ilk Türkiye Birinciliği Yarışmaları, 5 Eylül 1924'de Eskişehir'de yapıldı.
  1924 Paris Olimpiyatları'na Burhan Felek başkanlığında katılan atletlerimiz hiçbir varlık gösteremediler. Bundan sonra getirilen Alman Alexy Abrahams, Amerikalı Mr. Louis ve Macar Ratkai Gula isimli antrenörler atletlerimizin eğitim ve gelişmelerinde önemli pay sahibi oldular. Bu antrenörlerin eğitim çalışmalarıyla; Ömer Besim Koşalay, Rauf Hasağası, Adil Giray, Şekip Engineri, Suat Hayri Ürgüplü, Haydar Aşan, Ünvan Tayfuroğlu, Vildan Aşir Savaşır gibi atletler yetişti.
  Özellikle Türkiye'nin ilk büyük atleti Ömer Besim Koşalay 13 yıl süren atletizm yaşamında altı ayrı dalda 29 Türkiye rekoru kırdı. Bu atletleri de Raif Emergen, Füruzan Tekin, Rıza Maksut İşman gibi atletler izlediler.
1930 yılında Atina'da yapılan Balkan Oyunları'nda, 100 m'de 11.1'lik derecesiyle ikinci gelen Semir Türkdoğan gümüş madalya kazandı. Bu madalya, aynı zamanda uluslararası yarışmalarda atletizm dalında kazanılan ilk madalyadır. Semih Türdoğan'ın 1935 yılında 100 m'de kırdığı 10.6'lık Türkiye rekoru, tam 25 yıl kırılamadı. Aynı yıl İstanbul'da yapılan Balkan Oyunları Türkiye'de düzenlenen ilk uluslararası organizasyon oldu.
1932 Balkan Oyunları'nda gülle atmada Veysi Emre, 1939 Balkan Oyunları'nda 100 m ve 200 m yarışlarında Muzaffer Baloğlu altın madalya aldılar. Bu dönemin en önemli maratoncusu ise Şevki Koru'ydu. 1940 yılında atletlerimiz Balkan Şampiyonluğunu kazanırken, aynı zamanda futbolcu olan Melih Kotanca, şampiyonada 200, 400 ve 4x100 m'de birinci gelerek üç altın madalya elde etti.
  Savaş sonrası yıllarda, atletlerimizin en parlak derecesini ise 1948 Londra Olimpiyatları'nda üç adımda bronz madalya kazandıran Ruhi Sarıalp yaptı. Sarıalp, Londra Olimpiyatları'ndaki başarısının bir tesadüf olmadığını, 1950 yılında Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda üç adım atlamada 14.53'lük derecesiyle üçüncü olarak kanıtladı.
1955 yılında 800 m'de Akdeniz ve Balkanların en büyük atleti olan Ekrem Koçak, Dünya Ordulararası Şampiyonluğu'nu da kazanarak, bir sezon içinde erişilmesi çok güç başarılara ulaştı. Bunu Gül Çıray, Muharrem Dalkılıç'ın başarıları izledi. Olimpik alanda bir başka başarılı atletimiz, 1968 Meksika Olimpiyatları'nda maratonda 4. olan (2.25.18'lik derecesiyle) İsmail Akçay'dır. Aynı yıl Atina'da yapılan Balkan Oyunları'nda maraton koşan İsmail Akçay ve Hüseyin Aktaş'ın altın ve gümüş madalya kazanmaları da bu dönemin önemli başarılarıydı.
  1960'lı yıllarda başlayan duraklama döneminden sonra Türk atletizmi gerilemeye başladı, 1970'li yıllarda başarılar maraton ve kır koşularına kaydı. Maratonda Mehmet Terzi ve Veli Ballı, kır koşularında (kros) ise Mehmet Yurdadön dikkatleri çeken başlıca isimler oldular. Bu dönemin en önemli başarısı ise, 1978 yılında Selanik'te yapılan Balkan Oyunları'nda yüksek atlamada Ekrem Özdamar'ın 2.20'lik dereceyle Türkiye rekoru kırarak altın madalya kazanmasıydı.
  Dünya atletizmi dev adımlarla ilerlerken Türk atletizmi hayli gerilerde kalmıştı. Dugunluk 1980'li yıllarda da sürdü. Bu durgunluk Semra Aksu'nun 1983 Balkan ve 1987 Akdeniz Oyunları'nda elde ettiği ikincilik ve üçüncülük dereceleriyle biraz olsun aşıldı.
  1989-1994 arası atletizmde atılım yılları oldu. Bu yıllarda çok sayıda Türkiye rekoru kırıldı. 1993 yılında yapılan 38. Balkan Kros Şampiyonası'nda Türkiye 4 bireysel, 6 takım birinciliği kazanırken; Zeki Öztürk Balkan Şampiyonu oldu. Aynı yarışmalarda 1962 yılında Gül Çıray Akbaş'ın şampiyonluğundan sonra, bayanlarda ne ferdi ne de takım şampiyonu olamayan Türkiye, 3 takım birinciliği kazandı. Aynı yıl Akdeniz Oyunları'nda Cihangir Demirel maratonda ikinci gelerek gümüş madalya kazandı.
  1994 yılı Ocak ayında Atina'da düzenlenen Balkan Salon Atletizm Şampiyonası'nda güllede Ekrem Ay, üç adımda Figen Karadağ bronz madalya elde ettiler. Gülsün Durak bayanlarda yüksek atlamada Avrupa Yıldızlar rekoru kırıldı. Mart ayında Romanya'da yapılan Balkan Kros Şampiyonası'nda atletlerimiz 3 altın, 4 gümüş, 4 bronz madalya kazandılar. Yunanistan'ın Trikala kentinde düzenlenen Balkan Büyükler Atletizm Şampiyonası'nda atletlerimiz 3 altın; 3 gümüş, 7 bronz madalya kazanırken Türkiye, hem erkekler hem de bayanlarda takım halinde 4. oldu.
  Finlandiya'da yapılan Avrupa Gençlik Oyunları'nda yüksek atlamada Gülsün Durak, 5000 m'de Fecri İdin, altın madalya elde ettiler. Ekim ayında İstanbul'da yapılan 16. Avrasya Maratonu'nda ilk kez bir bayan atletimiz Serap Aktaş, altın madalya kazandı.
  1995 yılı pistte, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bol rekorlu bir yıl oldu. Atletizm 153 madalya ile en çok madalya kazanan spor dalı olma özelliğini kazanırken, tüm kategorilerde 68 Türkiye rekoru kırıldı. Avrupa Milletler Kupası'nda erkek takımımız birinci lige yükseldi.
1996 yılı şubat ayında Atina'da yapılan Balkan Salonu Atletizm Şampiyonası'nda atletlerimiz 1 altın, 1 bronz madalya kazandılar. 400 m yarışmalarında Öznur Dursun 53.81'lik derecesi ile altın madalya kazanırken, salonda Balkan şampiyonu olan ilk bayan atletimiz oldu.
  Dünya'da atletizm
Düzenli sporların en eskisi olan atletizmin temel dalları olan koşma, atma ve atlama ilk beslenme yolu olan avcılığın önemli birer parçalarıydı. Ama atletizmi ilk yarışma konusu yapanlar İrlandalılar ve Yunanlılardır. Eski İngiliz ve İrlanda eserlerinde İrlanda'daki atletik yarışmaların yer aldığı Tailteann Oyunları'nın Milat'tan 2000 yıl öncesine kadar gittiğini yazmakta. Eski Yunan'da da atletizm aynı devirlere rastlar. Homeros İlyadası'nda cenaze törenleri sırasında düzenlenen atletizm yarışmalarından söz edilmekte.
  MÖ. 776 yılında başlayan ve MS. 392 yılına kadar süren eski Olimpiyat Oyunları içinde de atletizmin özel bir yeri vardı. Bu oyunlar sırasında; koşu, uzun atlama, disk atma ve cirit atma dalları güreşle birleştirilerek, antik pentatlon oluşturulmuştu. Olimpiyat Oyunları'nın askıya alındığı, 4. yy ile 12. yy arasında atletizm konusunda hiçbir kayıda rastlanmıyor. 12. yy ile 16. yy arasındaki dönemde zamanın temel askeri etkinliği olan okçuluğa ters düştüğü için diğer sporlarla birlikte atletizm, krallar tarafından sürekli yasaklanmıştı.
  17. yy'da soylular, uşaklar ve askerler arasında sonuçları üzerinde iddiaya girilen yürüyüş yarışları düzenlenmeye başlandı. Bunu 18. yy'da hız ve uzun mesafe koşuları izledi. Düzenli yarışlar ilk kez 1825'te Londra'da yapıldı. Modern anlamdaki atletizmin başlangıcı, İngiltere'de ilk resmi yarışmaların yapıldığı 1840 yılı kabul edilir. 1861'de ilk atletizm kulübü İngiltere'de, "Mincino Lane Athletic Club" ismiyle kuruldu ve 1866'da da ilk şampiyona düzenlendi.
  1877'de de İngiltere ve İrlanda atletleri ilk uluslar arası karşılaşmayı yaptılar. Buna 1895'te New York Atletizm Kulübüyle Londra Atletizm Kulübü arasında düzenlenen karşılaşma izledi. Bu yıllardan başlayarak atletizm ABD, Kanada, Avustralya ve Avrupa'da yayılmaya başladı. Günümüzde tüm dünyada uygulanan atletizm kuralları, 1912'de Stockholm'de 5. Olimpiyat Oyunları yapıldıktan sonra kurulan ve bugün 181'den fazla ülkenin üye olduğu (İnternational Ameteur Athletic Federation) Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF) tarafından saptandı. Merkezi Londra'da olan IAAF'nin kuruluşu 1913'te tamamlandı. Birleşmiş Milletler'in de ilk genel sekreteri olan Norveçli atlet Trygve Lie bu kuruluşun ilk genel sekreterliğine getirildi.
  1917'de Fransa'da kurulan bir ulusal örgütle bayanlar da atletizm yarışmalarına katılmaya başladılar. Katılımın artması nedeniyle 1921'de de Bayan Spor Federasyonu (FSFI) kuruldu. 1928 Oyunları, IAAF ve FSFI'nın ortak gözetimi altında beş dalda yapıldı, ancak 1936'da IAAF'in, bayan atletizm yarışmalarını da müsabakalara katmasıyla FSFI feshedildi. Bu tarihten sonra bayanların yarıştıkları dallar giderek arttı.
  1939'dan itibaren kapalı salon yarışmaları Avrupa'da yaygınlaşmaya başladı, 1960'larda pistler sentetik maddelerle kaplanarak tartan pistler yaygınlaştı. Atletizm, 1896'dan beri olimpiyatların en temel spor dallarından biridir. Resmen tanınan ilk Dünya Kupası 1977'de, ilk Dünya Atletizm Şampiyonası 1983'te yapıldı. Olimpiyatlarda bayanlar arası yarışmalar düzenli olarak 1967'de düzenlenmeye başlandı.
  Olimpiyat Oyunları'nın dışında kalan uluslar arası yarışmalara katılacak atletlerin saptanması konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar, 1979'da Atletizm Kongresi'nin (TAC) kurulmasına yol açtı. Özünde sporda, dürüstlük esas alınmasına rağmen, zamanla profesyonel bir kimlik kazanan atletizmde gün geçtikçe spor dışı zorlamalar görüldü.
  Örneğin: 1988 Olimpiyat Oyunları 100 m birincisi, 100 m ve 60 m dünya rekorları sahibi Kanadalı Ben Johnson, doping yapmaktan suçlu bulundu ve rekorları iptal edildi. Bunun üzerine ABD ve Sovyetler Birliği uluslar arası alanda sporcuların ilaç kullanımını denetlemek için harekete geçtiler ve rekortmen atletlere rasgele doping testi uygulamayı kararlaştırdılar. 1990'da atletizm yetkililerinin gündemine dopingin yanı sıra gizli profesyonellik de girdi.
Yurdumuza atletizmi, Galatasaray Lisesi'nin Fransız asıllı beden eğitimi öğretmeni Curel getirdi. 1870 yılında ilk idman bayramını düzenleyerek, öğrencileri Kağıthane'ye götürdü. Burada koşu, atma, atlama yarışları yaptırarak başarılı olanlara ödüller verdi. O gün yenilen pilav, sonraki yıllarda "pilav günü" geleneğine dönüştü. Aynı yıllarda Robert Koleji'nde de atletizm faaliyetleri başladı.
Türkiye'de gerçek anlamda atletizm, 1896 yılında İstanbul'da Kurtuluş Kulübü'nde başladı. Bu kulübün atletlerinden Constantin Devecis ve Çelebioğlu, 1906 yılında Atina'da düzenlenen ara olimpiyat oyunlarına katıldılar.
İlk Türk atleti Çanakkale Savaşları'nda şehit düşen ve aynı zamanda futbolcu olan Galatasaraylı Celal İbrahim'dir. Bunu Şair Kazım ve Bedri Yıldırım izlediler. 1912'de Stockholm'de yapılan Olimpiyat Oyunları'na Robert Koleji atletlerinden Vahran Papazyan ile Mıgıryan katıldılar.
Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer spor dalları gibi atleletizmde de duraklama görüldü. Bu sönük yılların atletizmdeki başarılı isimleri olarak Silifkeli Şükrü Dölek, Halil Bey, Selahattin Bey, Nurettin Otmar Savcı, Asım Bey ve Mesut Özok ön plana çıktılar.
1922'de kurulan İdman Cemiyetleri İttifakı'na dahil olan Atletizm Federasyonu, 13 Nisan'da faaliyete geçti ve ülkemizdeki ilk ciddi atletizm yarışmaları başladı. Bunu Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Kurtuluş ve Beyoğluspor'un yarışmalara getirdiği rekabet havası izledi.
Türk atletizm tarihinde ilk Türkiye Birinciliği Yarışmaları, 5 Eylül 1924'de Eskişehir'de yapıldı.
1924 Paris Olimpiyatları'na Burhan Felek başkanlığında katılan atletlerimiz hiçbir varlık gösteremediler. Bundan sonra getirilen Alman Alexy Abrahams, Amerikalı Mr. Louis ve Macar Ratkai Gula isimli antrenörler atletlerimizin eğitim ve gelişmelerinde önemli pay sahibi oldular. Bu antrenörlerin eğitim çalışmalarıyla; Ömer Besim Koşalay, Rauf Hasağası, Adil Giray, Şekip Engineri, Suat Hayri Ürgüplü, Haydar Aşan, Ünvan Tayfuroğlu, Vildan Aşir Savaşır gibi atletler yetişti. Özellikle Türkiye'nin ilk büyük atleti Ömer Besim Koşalay, 13 yıl süren atletizm yaşamında altı ayrı dalda 29 Türkiye rekoru kırdı. Bu atletleri de Raif Emergen, Füruzan Tekin, Rıza Maksut İşman gibi atletler izlediler.
1930 yılında Atina'da yapılan Balkan Oyunları'nda, 100 m'de 11.1'lik derecesiyle ikinci gelen Semir Türkdoğan gümüş madalya kazandı. Bu madalya, aynı zamanda uluslararası yarışmalarda atletizm dalında kazanılan ilk madalyadır. Semih Türdoğan'ın 1935 yılında 100 m'de kırdığı 10.6'lık Türkiye rekoru, tam 25 yıl kırılamadı. Aynı yıl İstanbul'da yapılan Balkan Oyunları Türkiye'de düzenlenen ilk uluslararası organizasyon oldu.
1932 Balkan Oyunları'nda gülle atmada Veysi Emre, 1939 Balkan Oyunları'nda 100 m ve 200 m yarışlarında Muzaffer Baloğlu altın madalya aldılar. Bu dönemin en önemli maratoncusu ise Şevki Koru'ydu.
1940 yılında atletlerimiz Balkan Şampiyonluğunu kazanırken, aynı zamanda futbolcu olan Melih Kotanca, şampiyonada 200, 400 ve 4x100 m'de birinci gelerek üç altın madalya elde etti. Savaş sonrası yıllarda, atletlerimizin en parlak derecesini ise 1948 Londra Olimpiyatları'nda üç adımda bronz madalya kazandıran Ruhi Sarıalp yaptı. Sarıalp, Londra Olimpiyatları'ndaki başarısının bir tesadüf olmadığını, 1950 yılında Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda üç adım atlamada 14.53'lük derecesiyle üçüncü olarak kanıtladı.
1955 yılında 800 m'de Akdeniz ve Balkanların en büyük atleti olan Ekrem Koçak, Dünya Ordulararası Şampiyonluğu'nu da kazanarak, bir sezon içinde erişilmesi çok güç başarılara ulaştı. Bunu Gül Çıray, Muharrem Dalkılıç'ın başarıları izledi.
Olimpik alanda bir başka başarılı atletimiz, 1968 Meksika Olimpiyatları'nda maratonda 4. olan (2.25.18'lik derecesiyle) İsmail Akçay'dır. Aynı yıl Atina'da yapılan Balkan Oyunları'nda maraton koşan İsmail Akçay ve Hüseyin Aktaş'ın altın ve gümüş madalya kazanmaları da bu dönemin önemli başarılarıydı.
1960'lı yıllarda başlayan duraklama döneminden sonra Türk atletizmi gerilemeye başladı, 1970'li yıllarda başarılar maraton ve kır koşularına kaydı. Maratonda Mehmet Terzi ve Veli Ballı, kır koşularında (kros) ise Mehmet Yurdadön dikkatleri çeken başlıca isimler oldu. Bu dönemin en önemli başarısı ise, 1978 yılında Selanik'te yapılan Balkan Oyunları'nda yüksek atlamada Ekrem Özdamar'ın 2.20'lik dereceyle Türkiye rekoru kırarak altın madalya kazanmasıydı.
Dünya atletizmi dev adımlarla ilerlerken Türk atletizmi hayli gerilerde kalmıştı. Dugunluk 1980'li yıllarda da sürdü. Bu durgunluk Semra Aksu'nun 1983 Balkan ve 1987 Akdeniz Oyunları'nda elde ettiği ikincilik ve üçüncülük dereceleriyle biraz olsun aşıldı.
1989-1994 arası atletizmde atılım yılları oldu. Bu yıllarda çok sayıda Türkiye rekoru kırıldı.
1993 yılında yapılan 38. Balkan Kros Şampiyonası'nda Türkiye 4 bireysel, 6 takım birinciliği kazanırken; Zeki Öztürk Balkan Şampiyonu oldu. Aynı yarışmalarda 1962 yılında Gül Çıray Akbaş'ın şampiyonluğundan sonra, bayanlarda ne ferdi ne de takım şampiyonu olamayan Türkiye, 3 takım birinciliği kazandı. Aynı yıl Akdeniz Oyunları'nda Cihangir Demirel maratonda ikinci gelerek gümüş madalya kazandı.
1994 yılı Ocak ayında Atina'da düzenlenen Balkan Salon Atletizm Şampiyonası'nda güllede Ekrem Ay, üç adımda Figen Karadağ bronz madalya elde ettiler. Gülsün Durak bayanlarda yüksek atlamada Avrupa Yıldızlar rekoru kırıldı. Mart ayında Romanya'da yapılan Balkan Kros Şampiyonası'nda atletlerimiz 3 altın, 4 gümüş, 4 bronz madalya kazandılar. Yunanistan'ın Trikala kentinde düzenlenen Balkan Büyükler Atletizm Şampiyonası'nda atletlerimiz 3 altın; 3 gümüş, 7 bronz madalya kazanırken Türkiye, hem erkekler hem de bayanlarda takım halinde 4. oldu. Finlandiya'da yapılan Avrupa Gençlik Oyunları'nda yüksek atlamada Gülsün Durak, 5000 m'de Fecri İdin, altın madalya elde ettiler. Ekim ayında İstanbul'da yapılan 16. Avrasya Maratonu'nda ilk kez bir bayan atletimiz Serap Aktaş, altın madalya kazandı.
1995 yılı pistte, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bol rekorlu bir yıl oldu. Atletizm 153 madalya ile en çok madalya kazanan spor dalı olma özelliğini kazanırken, tüm kategorilerde 68 Türkiye rekoru kırıldı. Avrupa Milletler Kupası'nda erkek takımımız birinci lige yükseldi.
1996 yılı şubat ayında Atina'da yapılan Balkan Salonu Atletizm Şampiyonası'nda atletlerimiz 1 altın, 1 bronz madalya kazandılar. 400 m yarışmalarında Öznur Dursun 53.81'lik derecesi ile altın madalya kazanırken, salonda Balkan şampiyonu olan ilk bayan atletimiz oldu.

Düzenli sporların en eskisi olan atletizmin temel dalları olan koşma, atma ve atlama, ilk beslenme yolu olan avcılığın önemli parçalarıydı. Ama atletizmi ilk yarışma konusu yapanlar İrlandalılar ve Yunanlılardır. Eski İngiliz ve İrlanda eserlerinde İrlanda'daki atletik yarışmaların yer aldığı Tailteann Oyunları'nın Milat'tan 2000 yıl öncesine kadar gittiğini yazmakta. Eski Yunan'da da atletizm aynı devirlere rastlar. Homeros İlyadası'nda cenaze törenleri sırasında düzenlenen atletizm yarışmalarından söz edilmekte.
MÖ. 776 yılında başlayan ve MS. 392 yılına kadar süren eski Olimpiyat Oyunları içinde de atletizmin özel bir yeri vardı. Bu oyunlar sırasında; koşu, uzun atlama, disk atma ve cirit atma dalları güreşle birleştirilerek, antik pentatlon oluşturulmuştu. Olimpiyat Oyunları'nın askıya alındığı, 4. yy ile 12. yy arasında atletizm konusunda hiçbir kayda rastlanmıyor. 12. yy ile 16. yy arasındaki dönemde zamanın temel askeri etkinliği olan okçuluğa ters düştüğü için diğer sporlarla birlikte atletizm de krallar tarafından sürekli yasaklanmıştı. 17. yy'da soylular, uşaklar ve askerler arasında sonuçları üzerinde iddiaya girilen yürüyüş yarışları düzenlenmeye başlandı. Bunu 18. yy'da hız ve uzun mesafe koşuları izledi.
Düzenli yarışlar ilk kez 1825'te Londra'da yapıldı. Modern anlamdaki atletizmin başlangıcı, İngiltere'de ilk resmi yarışmaların yapıldığı 1840 yılı kabul edilir. 1861'de ilk atletizm kulübü İngiltere'de, "Mincino Lane Athletic Club" ismiyle kuruldu ve 1866'da da ilk şampiyona düzenlendi. 1877'de de İngiltere ve İrlanda atletleri ilk uluslar arası karşılaşmayı yaptılar. Buna 1895'te New York Atletizm Kulübüyle Londra Atletizm Kulübü arasında düzenlenen karşılaşma izledi. Bu yıllardan başlayarak atletizm; ABD, Kanada, Avustralya ve Avrupa'da yayılmaya başladı.
Günümüzde tüm dünyada uygulanan atletizm kuralları, 1912'de Stockholm'de 5. Olimpiyat Oyunları yapıldıktan sonra kurulan ve bugün 181'den fazla ülkenin üye olduğu (İnternational Ameteur Athletic Federation) Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF) tarafından saptandı. Merkezi Londra'da olan IAAF'ın kuruluşu 1913'te tamamlandı. Birleşmiş Milletler'in de ilk genel sekreteri olan Norveçli atlet Trygve Lie, bu kuruluşun ilk genel sekreterliğine getirildi.
1917'de Fransa'da kurulan bir ulusal örgütle bayanlar da atletizm yarışmalarına katılmaya başladılar. Katılımın artması nedeniyle 1921'de de Bayan Spor Federasyonu (FSFI) kuruldu. 1928 Oyunları, IAAF ve FSFI'nın ortak gözetimi altında beş dalda yapıldı, ancak 1936'da IAAF'ın, bayan atletizm yarışmalarını da müsabakalara katmasıyla FSFI fesh edildi. Bu tarihten sonra bayanların yarıştıkları dallar giderek arttı. 1939'dan itibaren kapalı salon yarışmaları Avrupa'da yaygınlaşmaya başladı, 1960'larda pistler sentetik maddelerle kaplanarak tartan pistler yaygınlaştı.
Atletizm, 1896'dan beri olimpiyatların en temel spor dallarından biridir. Resmen tanınan ilk Dünya Kupası 1977'de, ilk Dünya Atletizm Şampiyonası ise 1983'te yapıldı. Olimpiyatlarda bayanlar arası yarışmalar, 1967'den itibaren düzenli olarak yapılmaya başlandı. Olimpiyat Oyunları'nın dışında kalan uluslar arası yarışmalara katılacak atletlerin saptanması konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar, 1979'da Atletizm Kongresi'nin (TAC) kurulmasına yol açtı.
Özünde sporda, dürüstlük esas alınmasına rağmen, zamanla profesyonel bir kimlik kazanan atletizmde gün geçtikçe spor dışı zorlamalar görüldü. Örneğin: 1988 Olimpiyat Oyunları 100 m birincisi, 100 m ve 60 m dünya rekorları sahibi Kanadalı Ben Johnson, doping yapmaktan suçlu bulundu ve rekorları iptal edildi. Bunun üzerine ABD ve Sovyetler Birliği uluslar arası alanda sporcuların ilaç kullanımını denetlemek için harekete geçtiler ve rekortmen atletlere rastgele doping testi uygulamayı kararlaştırdılar. 1990'da atletizm yetkililerinin gündemine dopingin yanısıra gizli profesyonellik de girdi.
Atletizmin “yaralanma” anlamında fazla riskli bir spor olmadığı düşünülebilir. Oysa, birebir rakiplerin bedenini hedeflemeyen atletizmde de yarışmalar esnasında bazı sakatlıklar oluşabiliyor. Bütün sporların sporu olarak değerlendirilen atletizmde görülen bu sakatlıklıklar, bilinçi bir program uygulanması ve dikkatli olunması durumunda büyük ölçüde engellenebiliyor.
Atletizm Milli Takım Doktoru Tamer Çavuş’un belirttiğine göre atletizmde sporcu yarışmalardan çok antrenmana vakit ayırıyor, bu yüzden de sağlık sorunları daha çok antrenmanlardan kaynaklanıyor.
Atletizmde genel anlamda görülen sağlık problemlerini Doktor Çavuş ile görüştük. Buna göre atletizm sporunda görülen yaralanmalar daha çok şu sebeplerden oluşuyor;
• Genel anlamda yaralanmaların % 60’ı antrenmanların yoğunluğundan kaynaklanıyor.Sporcudaki yapısal anotomik bozukluklandan (bacak uzunluğu eşitsizliği, düz tabanlık) kaynaklanıyor. Bu durumda sporcunun dış desteğe ihtiyacı oluşuyor, Uygun ayakkabılar ve uygun koşu stili (parmak ucu veya topukla koşmak) gibi.
• Zemin bozukluğu atletlerde zaman içerisinde sağlık yaralanmalar oluşturabiliyor. Sert ve kötü zemin yaralanmalar için önemli bir gerekçe. Çünkü atletin sert zeminde koşması vücuduna koşma esnasında daha kuvvetli bir şok uygulamsı anlamına geliyor.
• Ekipman yetersizliği veya uygunsuzluğu da atletizmde sporcuyu yaralayan etkenlerden biri. Bir atletn ayakkabısının esnekliği ve uzun süre kullanılmaması çok önemli. Ayakkabı uzun süre kullanıldığı takdirde, adımlarda oluşan şoku emme özelliği yok oluyor.
Atletizmi koşma, atlama, atma şeklinde üç ana branşta düşünürsek, her branşta bir takım sağlık problemleri yaşamak mümkün. Doktor Tamer Çavuş bu problemleri şöyle açıklıyor;
Koşucularda görülen sağlık problemleri:
*Kas yaralanmaları görülebilir. Daha çok kuvvet ve ani hareketler gerektiren, patlayıcı tarzda gelişen kısa koşularda (sprinter) aşil tendonu zorlanmaları görülür.
*Uzun mesafe koşucularında ayak tabanında ağrılar (plantor fosciitis) oluşabilir. Bunun yanısıra ayağın aşırı kullanımıyla ilgili plantor fosciitis rahatsızlığı olan hastalarda topuk dikeni denilen sorun ortaya çıkar.
*Dizin dış bölümünde ağrılar (iliobial – bond friksiyon sendromu) oluşabilir. Bu rahatsızlık uzun süre yokuş aşağı koşankoşucularda görülür ve koşmaya başladıktan 20 dakika sonra ortaya çıkar. Hastalık parkurun ve sitilin düzeltilmesiyle ortadan kaldırılabilir.
*Diz önünde ağrılarla ortaya çıkan koşucu dizi hastalığı ( patella – femoral sendromu) görülebilir. Bu hastalık yokuş aşağı ve yukarı çıkılan koşulardan kaynaklanır. Çok sık rastlanan bu hastalık diz çökme ve çömelme durumlarında sporcuya ağrı verir.
*Ayak kemiğine aşırı yüklenmekten stres kırığı adında bir rahatsızlık oluşur. Bu hastalıkda kemik ayrılmasa da kırık oluşur. Bacak ve ayak kemiklerinde, daha çok da ayak tarak kemiğinde görülür. Bu kırığın bir başka özelliği ise röntgenle ancak oluştuktan iki hafta sonra farkedilebilmesi.
*Ayak bileği ve bağ yaralanmaları görülebilir. Aşırı yüklenmekten kaynaklı ayak bileği bağlarında gerilme ve kopma yaşanabilir.
Atletizmde atmaya dayanan branşlar, genelde iri yapılı kişiler tarafından yapılıyor. Bu dallarda en önemli yaralanmalar, yanlış teknik uygulamalarından kaynaklanıyor.
Atma branşlarında görülen sağlık problemleri;
*Dirseğin iç tarafında ortaya çıkan ağrılarla kendini gösteren ciritci dirseği adlı hastalık oluşabilir. Kolun alt tarafındaki kemiği, üst kısmındaki kaslara bağlayan kirişte, sürekli ve sert atışlardan kaynaklanan zorlanma sonucunda oluşur.
*Koldaki sinirlere dirsek bölgesinde yapılan basınç sonucunda ellere giden sinirler etkilenir ve parmaklarda uyuşma meydana gelir. (ciritci ulnar nevriti)
*Güllecilerde aşırı yüklenme sonucunda omuz kaslarını saran kılıf yırtılabilir. (Rotator cuff yırtılması)
*Güllenin ağırlığından kaynaklı elde oluşan baskı sebebiyle bileğin zorlanması sonucu doğabilir.
*Gülleciler vücudun dönme hareketi esnasında bacaklardan güç aldıkları için dizlerde oluşan zorlanmadan kaynaklı menisküs oluşabilir.
Atletizmin atlamaya dayanan branşlarındaysa şu sağlık problemleri görülebiliyor:
*Uzun ve üç adım atlamada topuk ezilmesi görülebilir. Atlama anında topuk kemiğiyle der arasında kalan ve topuk yastığı adı verilen yağ dokusunun ezilmesiyle oluşur.
* Ayağın taban kısımlarındaki kaslar ağrıyabilir. (Plantor Fasciitis)
*Ayak bileğinin arka kısmındaki bağlarda sorlanma olibilir. (Aşil Tendom yaralanmaları)
*Ayak bileğine uygulanan basınçtan kaynaklı problemler oluşabilir.
*Uyluk kemiğinin arka kısmındaki kaslarda problemler oluşbilir.
*Yüksek atlayıcılarda diz bölgesinde problem oluşabilir. Sıçrama anında dizlere yoğun şok uygulamasından kaynaklı oluşur.
*Kötü düşme teknikleri yüzünden bel ağrıları oluşabilir.
*Sırıkla atlamacılarda omuz ve karın bölgesinde sorun yaşanır. Bunun sebebi ise sırıkla yükselirken en çok omuza yüklenilmesidir.
Atletizmde Yaralanmalar Nasıl Engellenir?
Çavuş’tan alınan bilgiye göre, atletizmde yaralanmaları engellemek mümkün. Bunun için şu konulara dikkat etmek gerekiyor:
• Uygun antrenman modelleri uygulanmalı
• Isınma, germe ve soğuma egzersizlerine önem verilmeli
• Aşırı sert zeminlerden kaçınılmalı
• İyi bir koşu tekniği ve stili geliştirilmeli
• Ayakkabılar uygun olmalı
• Beslenme, su kaybı, ısı ve nem konularına önem verilmeli
Doktor Tamer Çavuş’un atletizmdeki yaralanmaların en aza indirilmesi konusunda en çok önem verdiği konu ise antrenman bilimi ve tıbbın koordineli çalışması. Dr. Çavuş, “Aşırı yüklenme sonucu oluşan yaraların önlenmesi için öncelikle fizyoloji ve biomekanik bilimleri, yaralanma oluştuktan sonra ise ortopedi ve fizik tedavisi gibi branşların devreye girmesi gerekiyor. Bu durum beraberinde multi disipliner bir sonuç gerektirir. Performans sporlarında başarılı olan ülkeler antrenman bilimi ile tıbbı bir arada iyi kullanabilen ülkelerdir” dedi.




Düzenli sporların en eskisi olan atletizmin temel dalları olan koşma, atma ve atlama ilk beslenme yolu olan avcılığın önemli birer parçalarıydı. Ama atletizmi ilk yarışma konusu yapanlar İrlandalılar ve Yunanlılardır. Eski İngiliz ve İrlanda eserlerinde İrlanda'daki atletik yarışmaların yer aldığı Tailteann Oyunları'nın Milat'tan 2000 yıl öncesine kadar gittiğini yazmakta. Eski Yunan'da da atletizm aynı devirlere rastlar. Homeros İlyadası'nda cenaze törenleri sırasında düzenlenen atletizm yarışmalarından söz edilmekte.
MÖ. 776 yılında başlayan ve MS. 392 yılına kadar süren eski Olimpiyat Oyunları içinde de atletizmin özel bir yeri vardı. Bu oyunlar sırasında; koşu, uzun atlama, disk atma ve cirit atma dalları güreşle birleştirilerek, antik pentatlon oluşturulmuştu. Olimpiyat Oyunları'nın askıya alındığı, 4. yy ile 12. yy arasında atletizm konusunda hiçbir kayıda rastlanmıyor. 12. yy ile 16. yy arasındaki dönemde zamanın temel askeri etkinliği olan okçuluğa ters düştüğü için diğer sporlarla birlikte atletizm, krallar tarafından sürekli yasaklanmıştı. 17. yy'da soylular, uşaklar ve askerler arasında sonuçları üzerinde iddiaya girilen yürüyüş yarışları düzenlenmeye başlandı. Bunu 18. yy'da hız ve uzun mesafe koşuları izledi.
Düzenli yarışlar ilk kez 1825'te Londra'da yapıldı. Modern anlamdaki atletizmin başlangıcı, İngiltere'de ilk resmi yarışmaların yapıldığı 1840 yılı kabul edilir. 1861'de ilk atletizm kulübü İngiltere'de, "Mincino Lane Athletic Club" ismiyle kuruldu ve 1866'da da ilk şampiyona düzenlendi. 1877'de de İngiltere ve İrlanda atletleri ilk uluslar arası karşılaşmayı yaptılar. Buna 1895'te New York Atletizm Kulübüyle Londra Atletizm Kulübü arasında düzenlenen karşılaşma izledi. Bu yıllardan başlayarak atletizm ABD, Kanada, Avustralya ve Avrupa'da yayılmaya başladı.
Günümüzde tüm dünyada uygulanan atletizm kuralları, 1912'de Stockholm'de 5. Olimpiyat Oyunları yapıldıktan sonra kurulan ve bugün 181'den fazla ülkenin üye olduğu (İnternational Ameteur Athletic Federation) Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF) tarafından saptandı. Merkezi Londra'da olan IAAF'nin kuruluşu 1913'te tamamlandı. Birleşmiş Milletler'in de ilk genel sekreteri olan Norveçli atlet Trygve Lie bu kuruluşun ilk genel sekreterliğine getirildi.
1917'de Fransa'da kurulan bir ulusal örgütle bayanlar da atletizm yarışmalarına katılmaya başladılar. Katılımın artması nedeniyle 1921'de de Bayan Spor Federasyonu (FSFI) kuruldu. 1928 Oyunları, IAAF ve FSFI'nın ortak gözetimi altında beş dalda yapıldı, ancak 1936'da IAAF'in, bayan atletizm yarışmalarını da müsabakalara katmasıyla FSFI feshedildi. Bu tarihten sonra bayanların yarıştıkları dallar giderek arttı. 1939'dan itibaren kapalı salon yarışmaları Avrupa'da yaygınlaşmaya başladı, 1960'larda pistler sentetik maddelerle kaplanarak tartan pistler yaygınlaştı.
Atletizm, 1896'dan beri olimpiyatların en temel spor dallarından biridir. Resmen tanınan ilk Dünya Kupası 1977'de, ilk Dünya Atletizm Şampiyonası 1983'te yapıldı. Olimpiyatlarda bayanlar arası yarışmalar düzenli olarak 1967'de düzenlenmeye başlandı. Olimpiyat Oyunları'nın dışında kalan uluslar arası yarışmalara katılacak atletlerin saptanması konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar, 1979'da Atletizm Kongresi'nin (TAC) kurulmasına yol açtı.
Özünde sporda, dürüstlük esas alınmasına rağmen, zamanla profesyonel bir kimlik kazanan atletizmde gün geçtikçe spor dışı zorlamalar görüldü. Örneğin: 1988 Olimpiyat Oyunları 100 m birincisi, 100 m ve 60 m dünya rekorları sahibi Kanadalı Ben Johnson, doping yapmaktan suçlu bulundu ve rekorları iptal edildi. Bunun üzerine ABD ve Sovyetler Birliği uluslar arası alanda sporcuların ilaç kullanımını denetlemek için harekete geçtiler ve rekortmen atletlere rastgele doping testi uygulamayı kararlaştırdılar. 1990'da atletizm yetkililerinin gündemine dopingin yanısıra gizli profesyonellik de girdi.
Atletizmin Dalları
Atletizm yarışmaları üç ana kategoriye ayrılır. Koşular, atma ve atlamalar. Bayanlar arası yarışmalar da aşağı yukarı erkeklerin yarışmalarının aynıdır. Bayanlar için Heptatlon, erkekler için de Dekatlon koşu, atma ve atlamaları birlikte içeren yarışmalardır. Kır koşuları ve yol koşuları, atletizmin sezon dışı dalları olarak kabul edilir.
Koşular
Atletizmin bir dalı olan koşular, önceden belirlenmiş çeşitli mesafelerde koşularak rakiplere ve zamana karşı yapılan mücadeleyi ifade eder. Tüm zamanların en eski ve en çok ilgi gören spor dallarından biridir. Pist yarışları ve yol yarışları olarak iki ana dala ayrılır. Pist yarışmalarında belirli bir mesafede en hızlı koşmak esastır. Tüm koşular "kronometre" denilen zaman ölçüsü ile ölçülür.
Yarışmalar özel atletizm stadyumlarında yapılır. Stadyumun çevresinde kulvarlara ayrılmış elips biçiminde koşu pisti vardır. Ortadaki çim alan ise atma ve atlama yarışmalarına ayrılmıştır. Bütün yarışmaların oyun alanları stadyum üzerinde aynı anda bulunur ve aynı anda birkaç yarışma birden yapılır. Bununla birlikte yarışmalar açık havada ya da salonlarda düzenlenebilir. Salon müsabakalarında atma yarışmaları yapılmaz ya da değişik uygulama ve yöntemlerle yapılır. Fakat resmi dünya rekorlarının mutlaka açık havada kırılması, 100 m düz ve 110 m engelli yarışlarında ise arkadan esen rüzgarın hızının saniyede 2 m'yi geçmemesi gerekir.
Pist yarışları 6 bölümden oluşur:
a) Sürat Koşuları
b) Orta Mesafe Koşuları
c) Uzun Mesafe Koşuları
d) Bayrak Koşuları
e) Engelli Koşular
f) Hendek
Yol yarışları 4 bölümden oluşur:
a) Maraton
b) Yürüyüş
c) Kır Koşusu
d) Sokak (Yol) Koşusu
Bu iki ana dal dışında bir de birleşik yarışlar vardır. Bu iki bölümden oluşur:
a) Dekatlon
b) Heptatlon
Pist Yarışları:
Pist yarışları, genellikle 400 m'lik elips biçimli pistlerde yapılır. Yarışmalar 6 bölümden oluşur

a) Sürat Koşuları:
Pist ve alan sporlarında; kısa mesafe atletlerinin bütün güçleriyle koşmasına dayanan, en süratli olanı belirleyen yarışlardır. Bir diğer ismi de kısa mesafe koşularıdır.
Bu tür yarışmalarda koşucunun sürati ve dayanıklılığı yanında, temposunu değerlendirmesi de büyük önem taşır.
Virajlı yarışların başlangıç çizgileri, tüm atletlerin aynı uzunluğu koşmalarını sağlamak için kademeli ve eğri olarak çizilmiştir. İç kulvarlardaki yarışmacılar yarışa daha gerilerden başlarlar.
Sürat koşularının tümünde, oyun alanı olarak 400 m uzunluğundaki standart pist kullanılır. Bu pistlerin hepsinde "tartan" denilen sentetik bir bileşik olan yapay zemin vardır. Pistin bitiş çizgisi tüm yarışlar için aynıdır. Pist üzerinde 8 kulvar işaretlenerek, yarışmacıların birbirinden ayrılmaları sağlanmıştır. Sürat koşularının tümünde her koşucu, parkurunu kendi kulvarında koşarak tamamlar.
Sürat koşucuları yarıştan önce ısınmalı, adalelerini gevşetici hareketler yapmalıdırlar.
Sürat koşularında atletler çıkış takozları kullanırlar. Bu çıkış takozları, başlangıç çizgisinin hemen arkasına vidalanan, yarışmacının ayaklarını basarak ilk hızını almasını sağlayan genellikle metal bir alettir. Ayakların konduğu düz kısımlar, atletlerin tercihine göre ayarlanabilir. Bu çıkış takozları ile çömelmiş durumda çıkış yapmaya 1894'den sonra başlanmış olup, ilk kez 1930'da resmi yarışmalarda kullanılmıştır. Çıkış takozlarına, önemli yarışlarda yanlış çıkışları otomatik olarak saptayan elektronik bir mekanizma eklenir. Çıkış sırasında yarışmacının soğukkanlı ve hırslı olması çok önemlidir.
Sürat koşularında atletler, ıslanma ile şeffaflaşmayan atlet ve şortlar giyerler. Numaralar kolayca görülebilecek büyüklükte sırta ve göğüse tutturulur. Çorapların pamuklu, beyaz ve dikişsiz olması gerekir. Yarışmalarda çivili özel spor ayakkabıları kullanılır. Bu ayakkabılar yarışma çeşidi ve atletlerin tercihine göre farklılık gösterebilir. Ama çiviler 2.5 cm uzunluğunu geçemez. Sentetik pistlerle birlikte metal çivilerin yerini lastik çiviler almıştır. Bu çiviler koşu sırasında yere batarak ayağın geri kaymasını önler.
100 m'den 800 m'ye kadar olan yarışlarda koşucular yarışa, çömelmiş durumda bir ayak geride, öteki ayak çıkış çizgisinin hemen arkasında, el parmakları da yere değecek biçimde yerleşerek başlarlar.
Çıkış hakemi 800 m'ye kadar olan koşularda (800 m dahil) "yerlerinize" ve "dikkat" komutlarını, daha uzun koşular için "yerlerinize" komutunu verir. Bütün atletlerin "dikkat" durumunda iki ayağı da piste değmeli ve hareketsiz beklemeleri gerekir.
Yarışmalar bir tabanca veya benzeri bir aletin havaya ateşlenmesi ile başlar. Yarışmacılardan birisinin hatalı çıkış yapması durumunda çıkış tekrarlanır. İki kez hatalı çıkış yapan atlet diskalifiye edilir. Pist yarışmalarında diskalifiye olan atlet, pisti hemen terk etmelidir. Hatalı çıkıştan sonra yarışmacılar, tabancanın yeniden ateşlenmesi ile geri çağrılır.
Sürat koşuları, yukarıda da belirtildiği üzere çökmüş vaziyette çıkış hareketiyle başlar. Fuleye geçmek için atılan toplanış adımlarıyla sürer. Bunu mesafenin 15-20 m'si ile son 5 m'si arasındaki fule adımları izler. Yarış ipinin göğüslenmesi ile koşu tamamlanır.
Bitişte ipi göğüslemek veya finiş çizgisini geçmek, ya atletin ellerini başının üstüne kaldırması ya da elleri ile fırlatarak seride omuz ile dokunmak şeklinde olur.
Yarışmalarda dereceler elektronik kronometre ile saptanır. Bu kronometreler, yarışmayı başlatan tabancaya bağlanmıştır ve ateşleme ile kendiliğinden otomatik olarak çalışmaya başlar. Ayrıca ipi göğüsleyen atlet, saniyenin yüzde birini saptayabilen "Foto Finiş" aletiyle tespit edilir.
Zaman, silahın ateşlenmesinden, atletin gövdesinin bitişe vardığı ana kadar geçen süre ölçülerek bulunur.
Beraberlik durumunda, ikinci tur her iki atletin katılmasına engel ise iki atlet yeniden yarışır. Bu durum dışında bütün beraberlikler olduğu gibi kalır.
Sürat koşuları mesafelerine göre üç ana yarıştan oluşur:
1- 100 m koşusu
2- 200 m koşusu
3- 400 m koşusu
1 - 100 m koşusu: Sürat koşularının en kısası olup, tüm kuvvetin bir hamlede harcanmasını gerektirir. 100 m koşuları ana tribün önündeki virajsız düz parkurda koşulur. Her atlet kura ile belirlenen kendi kulvarında yarışır. İnsan hayatında önem taşıyan salise farkları 100 m koşularında çok önemli rol oynar. 1912'lerde 100 m dünya rekoru 10.6 saniye iken 1968'de Jim Hines 9.9'a, 1991 yılında ABD'li atlet Carl Lewis 9.86'ya, 1994 yılında ise Leroy Burrell 9.85 saniyeye indirmeyi başardılar. 100 m yarışlarında en yüksek hız erkeklerde 45 km/saat, bayanlarda 40 km/saat olup bu hızlara ancak 40 m'den sonra ulaşılabilir.
Atlet, ellerini çıkış çizgisinin arkasına koyarak kolları düz, kafası belkemiği ile paralel durumda, arka ayak çıkış takozunda iken, tabancanın ateşlenmesiyle ileri fırlar. Birinci adım 75 cm'i geçmez. İlk 10 m kısa ve seri adımlardan oluşur. 100 m koşucusu azami fırlayış, sürat ve adım uzunluğunu sağlayabilmek için ayak uçlarıyla koşmalı ve ayaklarını yukarıya fazla kaldırmamalıdır. 100 m'de, birincisi çıkarken, ikincisi toplanışla fule arasında, üçüncüsü de son 15-20 m'de olmak üzere üç kez nefes alıp verilir. Atletlerin bitiş çizgisini geçmeleriyle yarış tamamlanır. Tüm sürat yarışlarındaki yarış kuralları, 100 m. koşularında da uygulanır.
2 - 200 m. koşusu: 200 m koşusu, 100 m'nin devamıdır. Ancak 200 m atletleri ile 100 m atletleri arasındaki en önemli fark, nefes kapasiteleridir. 200 m'ci başlangıçta 20 m'de bir nefes alır, sonlara doğru nefes alışı daha sıklaşır. Ayrıca 200 m'ciler, 100 m'cilerden daha yumuşak bir koşu tarzına gereksinim duyarlar. Bir de daha dayanıklı ve inatçı olmaları gereklidir. 200 m koşuları virajlı parkurda yapılır, yarış kuralları diğer sürat koşularında olduğu gibidir. Her 200 m'ci 100 m. koşabilir, ama 200 m. koşamayan 100 m. atleti çoktur.
3 - 400 m. koşusu: Bu koşuya sürat koşusu veya sprint (fırlayış) denilebilir. Bu koşular ilk kez 440 yarda olarak 20 yy. başlarında düzenlendi. 400 m, güçlü bir vücudun bile ancak teknikle koşabileceği bir mesafedir. Sürat koşucuları ve yarı mukavemet koşucuları, 400 m'yi başarıyla koşarlar. En iyi 400 m sonuçları, normal-ritmik bir şekilde nefes alındığı ve her 100 m'nin birbirine denk hızla koşulduğu zaman alınır. 400 m. koşuları virajlı pistlerde yapılır ve bu yarışlarda ilk çıkış çok önemlidir. Yarış kuralları ve kullanılan malzemeler diğer sürat koşularında olduğu gibidir.
b) Orta Mesafe Koşuları:
Orta mesafe koşuları, kısa mesafe koşuları ile uzun mesafe koşuları arasında sürat ve güç ögelerinin her ikisine de gereksinim duyulan yarışlardır. Günümüzde büyük bir gelişme gösteren ve baştan sona süratle koşulmaya başlayan orta mesafe koşularının bir diğer adı da "Uzun Sürat Koşuları"dır.
Sürat koşularından farklılığı, son anda hızlanmaya olanak verecek bir tempoyla koşulmasıdır. 20. yy başlarına kadar yarım mil ve bir mil koşuları düzenlenirdi. Ülkemizin başarılı orta mesafe atletleri olarak 800 m'de Ekrem Koçak, Muharrem Dalkılıç'ı, 1500 m'de ise Mehmet Tümkan'ı sayabiliriz. Dünyada en ünlü orta mesafe koşucuları ise Finli atletler Paavo Nurmi ve Lasse Viren, Çek Zatopek ve İngiliz Sebastian Coe'dur.
Orta mesafe koşuları, pist üzerinde saat yönünün tersine koşulur. Her tur sonunda vakit belirtilir. Son tura girerken ya kampana çalınır ya da havaya ateş edilir.
Orta mesafe koşuları mesafelerine göre ikiye ayrılır:
1- 800 m. koşusu
2- 1500 m. koşusu
1- 800 m. koşusu:
Büyük bir efor ve sürat harcanılan 800 m. koşuları, hafif atletizm sınıfı bir koşudur. İyi bir 800 m. koşucusu dayanıklı, süratli ve çok zeki olmalıdır. Çömelerek yapılan bir çıkıştan sonra, ilk 50-60 metreyi büyük bir süratle geçmek ve ilk virajı iyi almak çok önemlidir. Çok yorucu olan bu yarışta atletin adımları uzun, serbest ve yumuşak olmalı ve devamlı rakiplerini kontrol etmelidir. Koşucu ağzından ve burnundan nefes alabilir. Yarış taktiklerini ve süratinin derecesini bilmesinde büyük bir yarar vardır. Yarışmalarda eğer önde değilse, önde koşan koşucuya göre temposunu ayarlamalı, rüzgarı hesaba katmalı, son virajda atağa kalkmalıdır.
2- 1500 m koşusu:
Bu koşu kuvvetli, dayanıklı ve süratleneceği yeri iyi bilen atletlerin başarabileceği koşudur. 1500 m koşucularının kendi vücudu ahenkli ve uyumlu olmalı, ayakların tabanı ile basarak koşmalı, nefes alma ritmi düzgün olmalıdır. Bilinen temposunu değiştirmeden korumalı, son 100-300 m'de süratlenmelidir.
c) Uzun mesafe koşuları: Uzun mesafe koşuları, finişte atağa kalkmanın orta mesafede olduğu kadar önem taşımadığı, her şeyin tempoya bağlı olduğu son derece sağlam bir yapı isteyen koşulardır.
Uzun mesafe koşularında da stil ve nefes çok önemlidir. 2 m'de bir nefes alınıp verilir. Adımlar kısa ama daha serbest olup, ayaklar yere tabanla basar. Adımlar makineleşmiş bir tempoyla atıldığı için, bir diğer adı da "Araba Koşusu"dur.
Dünyada en ünlü uzun mesafe koşucusu, Finli Atlet Paavo Nurmi'dir. Nurmi, mesafeye göre "devamlı bir tempo" ile adım atmanın faydasına inanır ve koşu mesafesini turlara bölerek, her turu belirli bir zamanda geçmeyi hedeflerdi. Bu "tempo" sistemiyle 1923'te Stokholm'de 4 dk. 10 sn ile dünya rekoru kırdı. Uzun mesafe koşan diğer ünlü atletler olarak Avustralyalı Ron Clarke, Etiyopyalı aynı zamanda maratoncu Abebe Bikila ve Doğu Alman Waldener Ciepinski'yi sayabiliriz.
Uzun mesafe koşuları mesafelerine göre üçe ayrılır:
1 - 3000 m koşusu
2 - 5000 m koşusu
3 - 10000 m koşusu
1 - 3000 m Koşusu: Pistin 400 m uzunluğundaki bölümünün 7.5 tur olarak koşulduğu uzun mesafe koşusudur. Bu koşu 1982 yılına kadar bayanların en uzun mesafe koşusu iken, aynı yıl Avrupa Şampiyonası'nda bayanlar maraton da koşmaya başlamıştır.
2 - 5000 m Koşusu: Pist üzerinde yapılan bu koşu, pistte 12.5 tur olarak koşulur. İlk derecesi 1875 yılında Londra'da 17.07 ile yapılmıştır.
3 - 10000 m Koşusu: 400 m'lik oval pistte 25 tur olarak koşulur. Önde koşan atletin, arkadan gelen atlete 400 m fark yapmasına "tur bindirme" denir.

d)Bayrak Koşuları:
Takımların 30 cm boyundaki tahta veya metal bir sopayı (stafeti), elden ele geçirerek ve sırayla koşarak yaptıkları yarışlardır. Takımlar 4 atletten oluşur.
Eski Yunan'da ellerinde bir meşale ile yapılan bayrak koşuları, 1895 yılında ilk kez atletizm yarışmalarında yer almıştır. Günümüzde 4'er kişilik takımlar halinde çeşitli mesafelerde koşulmaktadır. Yalnız Balkan ülkeleri arasında yapılmış ve adı "Balkan Bayrak" olarak kalmıştır. Dörder atlet arasında 800 m, 400 m, 200 m ve 100 m koşulan bir türü daha vardır. Ayrıca bir zamanlar yurdumuzda bir hayli yaygın olan "İsveç Bayrak Koşusu" da bir diğer bayrak yarış türüdür. Bunların mesafeleri de 400, 300, 200 ve 100 m'dir.
Toplu koşucular tarafından koşulan bayrak yarışlarında esas olan, koşucunun kendi mesafesini bitirdikten sonra elinde bulunan sopayı yeniden koşacak olan arkadaşına vermesidir. Eğer sopa düşürülürse, düşüren atlet yerden alır. Sopa düz ağaç veya metal bir borudan yapılmış olup, 28/30 cm uzunluğunda, 50 gram ağırlığında ve tek parçadır.
Yarışlar, hareketsiz duran yarışmacıların tabanca patlatmasıyla aldıkları startla başlar.
Yurdumuza atletizmi ilk sokan, Galatasaray Lisesi'nin Fransız asıllı beden eğitimi öğretmeni Curel'di. 1870 yılında ilk idman bayramını düzenleyerek, öğrencileri Kağıthane'ye götürdü, burada koşu, atma, atlama yarışları yaptırarak başarılı olanlara ödüller verdi. O gün yenilen pilav, sonraki yıllarda "pilav günü" geleneğine dönüştü. Aynı yıllarda Robert Koleji'nde de atletizm faaliyetleri başladı.
Türkiye'de gerçek anlamda atletizm, 1896 yılında İstanbul'da Kurtuluş Kulübü'nde başladı. Bu kulübün atletlerinden Constantin Devecis ve Çelebioğlu, 1906 yılında Atina'da düzenlenen ara olimpiyat oyunlarına katıldılar.
İlk Türk atleti Çanakkale Savaşları'nda şehit düşen ve aynı zamanda futbolcu olan Galatasaraylı Celal İbrahim'dir. Bunu Şair Kazım ve Bedri Yıldırım izlediler. 1912'de Stockholm'de yapılan Olimpiyat Oyunları'na Robert Koleji atletlerinden Vahran Papazyan ile Mıgıryan katıldılar.
Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer spor dalları gibi atleletizmde de duraklama görüldü. Bu sönük yılların atletizmdeki başarılı isimleri olarak Silifkeli Şükrü Dölek, Halil Bey, Selahattin Bey, Nurettin Otmar Savcı, Asım Bey ve Mesut Özok ön plana çıktılar.
1922'de kurulan İdman Cemiyetleri İttifakı'na dahil olan Atletizm Federasyonu, 13 Nisan'da faaliyete geçti ve ülkemizdeki ilk ciddi atletizm yarışmaları başladı. Bunu Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Kurtuluş ve Beyoğluspor'un yarışmalara getirdiği rekabet havası izledi.
Türk atletizm tarihinde ilk Türkiye Birinciliği Yarışmaları, 5 Eylül 1924'de Eskişehir'de yapıldı.
1924 Paris Olimpiyatları'na Burhan Felek başkanlığında katılan atletlerimiz hiçbir varlık gösteremediler. Bundan sonra getirilen Alman Alexy Abrahams, Amerikalı Mr. Louis ve Macar Ratkai Gula isimli antrenörler atletlerimizin eğitim ve gelişmelerinde önemli pay sahibi oldular. Bu antrenörlerin eğitim çalışmalarıyla; Ömer Besim Koşalay, Rauf Hasağası, Adil Giray, Şekip Engineri, Suat Hayri Ürgüplü, Haydar Aşan, Ünvan Tayfuroğlu, Vildan Aşir Savaşır gibi atletler yetişti. Özellikle Türkiye'nin ilk büyük atleti Ömer Besim Koşalay 13 yıl süren atletizm yaşamında altı ayrı dalda 29 Türkiye rekoru kırdı. Bu atletleri de Raif Emergen, Füruzan Tekin, Rıza Maksut İşman gibi atletler izlediler.
1930 yılında Atina'da yapılan Balkan Oyunları'nda, 100 m'de 11.1'lik derecesiyle ikinci gelen Semir Türkdoğan gümüş madalya kazandı. Bu madalya, aynı zamanda uluslararası yarışmalarda atletizm dalında kazanılan ilk madalyadır. Semih Türdoğan'ın 1935 yılında 100 m'de kırdığı 10.6'lık Türkiye rekoru, tam 25 yıl kırılamadı. Aynı yıl İstanbul'da yapılan Balkan Oyunları Türkiye'de düzenlenen ilk uluslararası organizasyon oldu.
1932 Balkan Oyunları'nda gülle atmada Veysi Emre, 1939 Balkan Oyunları'nda 100 m ve 200 m yarışlarında Muzaffer Baloğlu altın madalya aldılar. Bu dönemin en önemli maratoncusu ise Şevki Koru'ydu.
1940 yılında atletlerimiz Balkan Şampiyonluğunu kazanırken, aynı zamanda futbolcu olan Melih Kotanca, şampiyonada 200, 400 ve 4x100 m'de birinci gelerek üç altın madalya elde etti. Savaş sonrası yıllarda, atletlerimizin en parlak derecesini ise 1948 Londra Olimpiyatları'nda üç adımda bronz madalya kazandıran Ruhi Sarıalp yaptı. Sarıalp, Londra Olimpiyatları'ndaki başarısının bir tesadüf olmadığını, 1950 yılında Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda üç adım atlamada 14.53'lük derecesiyle üçüncü olarak kanıtladı.
1955 yılında 800 m'de Akdeniz ve Balkanların en büyük atleti olan Ekrem Koçak, Dünya Ordulararası Şampiyonluğu'nu da kazanarak, bir sezon içinde erişilmesi çok güç başarılara ulaştı. Bunu Gül Çıray, Muharrem Dalkılıç'ın başarıları izledi.
Olimpik alanda bir başka başarılı atletimiz, 1968 Meksika Olimpiyatları'nda maratonda 4. olan (2.25.18'lik derecesiyle) İsmail Akçay'dır. Aynı yıl Atina'da yapılan Balkan Oyunları'nda maraton koşan İsmail Akçay ve Hüseyin Aktaş'ın altın ve gümüş madalya kazanmaları da bu dönemin önemli başarılarıydı.
1960'lı yıllarda başlayan duraklama döneminden sonra Türk atletizmi gerilemeye başladı, 1970'li yıllarda başarılar maraton ve kır koşularına kaydı. Maratonda Mehmet Terzi ve Veli Ballı, kır koşularında (kros) ise Mehmet Yurdadön dikkatleri çeken başlıca isimler oldular. Bu dönemin en önemli başarısı ise, 1978 yılında Selanik'te yapılan Balkan Oyunları'nda yüksek atlamada Ekrem Özdamar'ın 2.20'lik dereceyle Türkiye rekoru kırarak altın madalya kazanmasıydı.
Dünya atletizmi dev adımlarla ilerlerken Türk atletizmi hayli gerilerde kalmıştı. Dugunluk 1980'li yıllarda da sürdü. Bu durgunluk Semra Aksu'nun 1983 Balkan ve
1987 Akdeniz Oyunları'nda elde ettiği ikincilik ve üçüncülük dereceleriyle biraz olsun aşıldı.
1989-1994 arası atletizmde atılım yılları oldu. Bu yıllarda çok sayıda Türkiye rekoru kırıldı.
1993 yılında yapılan 38. Balkan Kros Şampiyonası'nda Türkiye 4 bireysel, 6 takım birinciliği kazanırken; Zeki Öztürk Balkan Şampiyonu oldu. Aynı yarışmalarda 1962 yılında Gül Çıray Akbaş'ın şampiyonluğundan sonra, bayanlarda ne ferdi ne de takım şampiyonu olamayan Türkiye, 3 takım birinciliği kazandı. Aynı yıl Akdeniz Oyunları'nda Cihangir Demirel maratonda ikinci gelerek gümüş madalya kazandı.
1994 yılı Ocak ayında Atina'da düzenlenen Balkan Salon Atletizm Şampiyonası'nda güllede Ekrem Ay, üç adımda Figen Karadağ bronz madalya elde ettiler. Gülsün Durak bayanlarda yüksek atlamada Avrupa Yıldızlar rekoru kırıldı. Mart ayında Romanya'da yapılan Balkan Kros Şampiyonası'nda atletlerimiz 3 altın, 4 gümüş, 4 bronz madalya kazandılar. Yunanistan'ın Trikala kentinde düzenlenen Balkan Büyükler Atletizm Şampiyonası'nda atletlerimiz 3 altın; 3 gümüş, 7 bronz madalya kazanırken Türkiye, hem erkekler hem de bayanlarda takım halinde 4. oldu. Finlandiya'da yapılan Avrupa Gençlik Oyunları'nda yüksek atlamada Gülsün Durak, 5000 m'de Fecri İdin, altın madalya elde ettiler. Ekim ayında İstanbul'da yapılan 16. Avrasya Maratonu'nda ilk kez bir bayan atletimiz Serap Aktaş, altın madalya kazandı.
1995 yılı pistte, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bol rekorlu bir yıl oldu. Atletizm 153 madalya ile en çok madalya kazanan spor dalı olma özelliğini kazanırken, tüm kategorilerde 68 Türkiye rekoru kırıldı. Avrupa Milletler Kupası'nda erkek takımımız birinci lige yükseldi.
1996 yılı şubat ayında Atina'da yapılan Balkan Salonu Atletizm Şampiyonası'nda atletlerimiz 1 altın, 1 bronz madalya kazandılar. 400 m yarışmalarında Öznur Dursun 53.81'lik derecesi ile altın madalya kazanırken, salonda Balkan şampiyonu olan ilk bayan atletimiz oldu.
FEDERASYON BAŞKANI: Mehmet Yurdadön
1957 yılında Kars'ın Susuz ilçesinde doğmuştur. Atletizme 18 yaşında başladı. Uzun mesafe koşularında en başarılı atletlerinden biri olarak ün yaptı. 1976 ve 1978 İstanbul'da, 1982 Atina'da Balkan Kros Şampiyonlukları'nı kazandı. Spor Akademisi mezunu olup, Almanca bilen Yurdadön, bugüne kadar Gençlik ve Spor Ankara İl Müdürlüğü'nde memur, Türkiye Şişe Cam Fabrikası'nda sporcu, idareci, antrenör, GSGM APK uzmanlığı, GSGM Spor Kontrolörü ve GSGM Spor Kontrolörlüğü başkanı görevlerinin ardından Atletizm Federasyonu Başkanlığı'na seçildi.
Federasyonun Kuruluş Tarihi: 1922
Federasyona bağlı kulüp sayısı: 86
Federasyona bağlı antrenör sayısı: Erkek 180, bayan 40
Federasyona bağlı lisanslı sporcu sayısı: Erkek 6300, bayan 1680, toplam 7980
Federasyona bağlı hakem sayısı: 157 uluslar arası hakem, 777 ulusal hakem, 1385 il hakemi ve 657 aday.



Ankara, (Sporum) - Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön, 2001’in atletizm yılı olacağına işaret etti. Yurdadön, www.sporum.gov.tr’yle yaptığı söyleşide, “Konuya hakim olan bir bakan ve genel müdür ile çalışmak hem benim hem de bu branş için büyük bir şans. 2001 yılı için atletizm ile ilgili olarak üç büyük proje hazırladık. Temel hedefimiz 2004 Atina Olimpiyatları” dedi. Yurdadön’e sorduğumuzsorular ve yanıtları şöyle:

- 2001 yılı neden atletizm yılı ilan edildi?
“Göreve gelmemizle birlikte Türkiye’de duraklama dönemine giren atletizmi geliştirebilmenin yollarını düşündük ve bunun için üç büyük proje hazırladık. Bu projeler sonunda Avrupa, Dünya Şampiyonaları ile Olimpiyat Oyunları’na elit sporcular yetiştirmeyi hedefledik. Projelerimiz ile ilgili çalışmalara 2001 yılından itibaren başladığımız için de atletizm yılı olarak kabul ettik.”

- Projeler kapsamında ne tür çalışmalar yapılacak?
“Bu projeler çerçevesinde ilk olarak illerdeki çocuklardan ardından, çocuk esirgeme kurumunda bulunan daha sonra da ıslah evlerindeki çocuklardan yararlanmayı düşünüyoruz. İllerdeki başarılı çocukları tespit edebilmek için 30 tane ile projemize katılma zorunluluğu getirdik. 12 il de Gönüllülük Yasası’na bağlı olarak projeye dahil olmak istedi ve toplam 42 ile ulaştık.”

- Peki bu iller hangi kriterler gözönünde bulundurularak belirlendi?
“İlk olarak alt yapısı iyi, atletizm potansiyeline sahip iller seçildi ve her birine 11 Kasım 2000 tarihinde Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü aracılığıyla genelge gönderildi. Bu genelge doğrultusunda her ilde Şubat ayından başlamak üzere 5’er tane turnuva yapıldı. Turnuvalarda 10-11, 12-13 ve 14-15 yaş grupları baz alındı. Her yaş grubuna bayanlarda ve erkeklerde 3’er kişilik takımlar yarıştı. Bu turnuvaların sonucunda başarılı olan toplam 1008 öğrenci 6. ve son seçmeye katılma hakkı kazandı. 22 Nisan Pazar günü Ankara’da Hipodrum’da saat 10.00’da başlayacak olan seçmelere, Bakan Fikret Ünlü ile Gençlik ve Spor Genel Müdürü Kemal Mutlu da katılacak. Bu seçmeler sırasında üniversite elemanlarından ve bizim baş antrenörlerimizden oluşan seçici kurul, yetenekli çocukları belirleyecek. Ayrıca son seçmede başarılı olan çocuklar ödüllendirilecek.

Birinci olan çocuğa 10 Cumhuriyet altını, ikinci olana 9, üçüncü olana 8 olmak üzere 10 çocuğa Cumhuriyet altını verilecek. Başarılı olan takımlara 15’er Cumhuriyet altını, baraşılı olan illerden ise 1.’ye 20, 2.’ye 15 ve 3.’ye ise 10 cumhuriyet altını olmak üzere toplam 600 cumhuriyet altını dağıtılacak. “

- Bu seçmelerde başarılı olan çocuklar için ne gibi çalışmalar öngörülüyor?
“Seçimelerde başarılı olan çocukları kendi imkanlarımızla, tesislerimizde sağlık taramasından, labaratuvar testlerinden geçireceğiz. Testten geçen sporcular anlaşmalı olduğumuz Hacettepe Üniversitesi Spor Yüksek Teknolojisi Okulu’nda yetenek tespitine tabi tutulacaklar. Bu çalışmalar sonucunda belirlenen çocuklarkın bir kısmı kendi evlerinde istihdam edilecek ve maddi yardımla desteklenecek. Bir kısmı ise eğitim merkezlerimizin olduğu yerlerde bulundurulacak. Son aşamada da yaş gruplarına göre bu çocuklar uzman kişiler tarafından Dünya ve Avrupa Şampiyonalırı ile Olimpiyat Oyunlarına hazıranacak. Bu çalışma her 6 ayda bir aşamalı olarak tekrarlanacak. Hatta çok yetenekli bulduğumuz çocukları yurt dışına da göndermeyi düşünüyoruz. Seçmelerde dışarıda kalan çocuklar ise farklı spor branşlarına yönlendirilecek. Bu durumda atletizmin diğer spor dallarının anası olduğu bir kez daha anlaşılıyor.”

ALT YAPI ÇOCUK ESİRGEME KURUMUNDAN

“Bir diğer çalışmamız ise çocuk esirgeme kurumları ile yapılacak. Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan Sorumlu Devlet Bakanı Hasan Gemici ile Spordan Sorumlu Bakanımız Fikret Ünlü arasında hazırlanan protokol imzalanma aşamasında. Bu protokolün imzalanmasıyla birlikte, 59 ilde toplam bin 770 çocuk arasında daha önce ayrıntılarıyla anlattığım işlemlerin tümü uygulanarak yetenekli çocuklar belirlenecek.

Ayrıca çocuk esirgeme kurumları arasında önümüzdeki sezon bir de lig kurmayı planlıyoruz. Bu liglerde şampiyon olanlar bizim kendi ligimize de katılabilecek.”

- Peki bu çocukları sizin bünyenizdeki antrenörler mi çalıştıracak?
“İhtiyaç olması halinde tabii ki ancak, onların kendi beden eğitimi öğretmenleri var. Biz sadece onları kurs ve seminerlerimiz aracılığıyla atletizm konusunda eğiteceğiz. Yapılacak çalışmalarla tespit edilen yetenekli çocuklar ise önceden saydığım aşamalardan geçirilecek. Böylece, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları ile Olimpiyat Oyunlarına katılabilmek için milli takımlara girebilme hakkını elde edebilecekler. Bu çalışmanın bir faydası da 18 yaşını dolduran çocukların ortada kalmasını engellemek. Başarılı çocuklara uzmanlık kadrosu verilebilecek. Farklı federasyonlarda çalışma olanakları sunulacak. Hatta dereceye giren çocuklara Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okullarına kayıt olma kolaylığı sağlanacak.”

- Çalışmalarınız yalnızca koşu ile mi sınırlı tutulacak?
“İlk aşama sadece koşulara dayalı. Bu arada çocuk esirgeme kurumlarının oyun alanlarını tespit etmeye çalışıyoruz. Daha sonra üçlü branş yapacağız. Atmalar,fırlatma topları, yüksek atlama minderleri, uzun atlama havuzu bulunup bulunmadığını belirlemeye çalışıyoruz. Yapacağımız bu ortak çalışmalar ile çocukların topluma kazandırılması da hedefleniyor. Bunlar kimsesiz çocuklar, grupla çalışmaya daha elverişliler. Bu sayede spor psikolojisiyle toplum psikolojisini kazanmaya başlıyorlar. Aynı uygulama ıslah evleri için de geçerli olacak ancak onlar için bir sayı belirleyemiyoruz. Her ıslah evi kendi kapasitesi doğrultusunda katılacak.”

Atletizm Sporunda İlkler
- Atletizmde düzenli yarışlar ilk kez 1825'te Londra'da yapıldı.
- Modern anlamdaki atletizmin başlangıcı, İngiltere'de ilk resmi yarışmaların yapıldığı 1840 yılı kabul edilir.
- 1861'de ilk atletizm kulübü İngiltere'de, "Mincino Lane Athletic Club" ismiyle kurulmuş ve 1866'da da ilk şampiyona düzenlendi. 1877'de de İngiltere ve İrlanda atletleri ilk uluslararası karşılaşmayı yapmışlardır.
- Günümüzde tüm dünyada uygulanan atletizm kuralları, 1912'de Stockholm'de 5. Olimpiyat Oyunları yapıldıktan sonra kurulan ve bugün 181'den fazla ülkenin üye olduğu uluslararası bir kuruluş olan (İnternational Ameteur Athletic Federation) Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF) tarafından saptandı. Merkezi Londra'da olan IAAF 1913'te kuruluşunu tamamlayarak Birleşmiş Milletler'in de ilk genel sekreteri olan Norveçli atlet Trygve Lie'yi genel sekreterliğe seçti.
- 1917'de Fransa'da kurulan bir ulusal örgütle bayanlar da atletizm yarışmalarına katılmaya başlamışlardır. Katılımın artması nedeniyle 1921'de de Bayan Spor Federasyonu (FSFI) kurulmuştur.
- 1928 Oyunları, IAAF ve FSFI'nın ortak gözetimi altında beş dalda yapılmış, ancak 1936'da IAAF'in, bayan atletizm yarışmalarını da müsabakalara katmasıyla FSFI feshedildi.
- Atletizm, 1896'dan beri olimpiyatların en temel spor dallarından biri olmuş, resmen tanınan ilk Dünya Kupası 1977'de, ilk Dünya Atletizm Şampiyonası 1983'te yapıldı.
- Olimpiyatlarda bayanlar arası yarışmalar düzenli olarak 1967'de düzenlenmeye başlandı. Olimpiyat Oyunları'nın dışında kalan uluslar arası yarışmalara katılacak atletlerin saptanması konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar, 1979'da Atletizm Kongresi'nin (TAC) kurulmasına yol açtı.
- Yurdumuza atletizmi ilk sokan ise, Galatasaray Lisesi'nin Fransız asıllı beden eğitimi öğretmeni Curel'dir. 1870 yılında ilk idman bayramını düzenleyerek, öğrencileri Kağıthane'ye götürmüştür. Burada koşu, atma, atlama yarışları yaptırdı.
- Türkiye'de gerçek anlamda atletizm, 1896 yılında İstanbul'da Kurtuluş Kulübü'nde başladı. Bu kulübün atletlerinden Constantin Devecis ve Çelebioğlu, 1906 yılında Atina'da düzenlenen ara olimpiyat
Türkiye'de Atletizm
Yurdumuza atletizmi, Galatasaray Lisesi'nin Fransız asıllı beden eğitimi öğretmeni Curel getirdi. 1870 yılında ilk idman bayramını düzenleyerek, öğrencileri Kağıthane'ye götürdü. Burada koşu, atma, atlama yarışları yaptırarak başarılı olanlara ödüller verdi. O gün yenilen pilav, sonraki yıllarda "pilav günü" geleneğine dönüştü. Aynı yıllarda Robert Koleji'nde de atletizm faaliyetleri başladı.
Türkiye'de gerçek anlamda atletizm, 1896 yılında İstanbul'da Kurtuluş Kulübü'nde başladı. Bu kulübün atletlerinden Constantin Devecis ve Çelebioğlu, 1906 yılında Atina'da düzenlenen ara olimpiyat oyunlarına katıldılar.
İlk Türk atleti Çanakkale Savaşları'nda şehit düşen ve aynı zamanda futbolcu olan Galatasaraylı Celal İbrahim'dir. Bunu Şair Kazım ve Bedri Yıldırım izlediler. 1912'de Stockholm'de yapılan Olimpiyat Oyunları'na Robert Koleji atletlerinden Vahran Papazyan ile Mıgıryan katıldılar.
Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer spor dalları gibi atleletizmde de duraklama görüldü. Bu sönük yılların atletizmdeki başarılı isimleri olarak Silifkeli Şükrü Dölek, Halil Bey, Selahattin Bey, Nurettin Otmar Savcı, Asım Bey ve Mesut Özok ön plana çıktılar.
1922'de kurulan İdman Cemiyetleri İttifakı'na dahil olan Atletizm Federasyonu, 13 Nisan'da faaliyete geçti ve ülkemizdeki ilk ciddi atletizm yarışmaları başladı. Bunu Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Kurtuluş ve Beyoğluspor'un yarışmalara getirdiği rekabet havası izledi.
Türk atletizm tarihinde ilk Türkiye Birinciliği Yarışmaları, 5 Eylül 1924'de Eskişehir'de yapıldı.
1924 Paris Olimpiyatları'na Burhan Felek başkanlığında katılan atletlerimiz hiçbir varlık gösteremediler. Bundan sonra getirilen Alman Alexy Abrahams, Amerikalı Mr. Louis ve Macar Ratkai Gula isimli antrenörler atletlerimizin eğitim ve gelişmelerinde önemli pay sahibi oldular. Bu antrenörlerin eğitim çalışmalarıyla; Ömer Besim Koşalay, Rauf Hasağası, Adil Giray, Şekip Engineri, Suat Hayri Ürgüplü, Haydar Aşan, Ünvan Tayfuroğlu, Vildan Aşir Savaşır gibi atletler yetişti. Özellikle Türkiye'nin ilk büyük atleti Ömer Besim Koşalay, 13 yıl süren atletizm yaşamında altı ayrı dalda 29 Türkiye rekoru kırdı. Bu atletleri de Raif Emergen, Füruzan Tekin, Rıza Maksut İşman gibi atletler izlediler.
1930 yılında Atina'da yapılan Balkan Oyunları'nda, 100 m'de 11.1'lik derecesiyle ikinci gelen Semir Türkdoğan gümüş madalya kazandı. Bu madalya, aynı zamanda uluslararası yarışmalarda atletizm dalında kazanılan ilk madalyadır. Semih Türdoğan'ın 1935 yılında 100 m'de kırdığı 10.6'lık Türkiye rekoru, tam 25 yıl kırılamadı. Aynı yıl İstanbul'da yapılan Balkan Oyunları Türkiye'de düzenlenen ilk uluslararası organizasyon oldu.
1932 Balkan Oyunları'nda gülle atmada Veysi Emre, 1939 Balkan Oyunları'nda 100 m ve 200 m yarışlarında Muzaffer Baloğlu altın madalya aldılar. Bu dönemin en önemli maratoncusu ise Şevki Koru'ydu.
1940 yılında atletlerimiz Balkan Şampiyonluğunu kazanırken, aynı zamanda futbolcu olan Melih Kotanca, şampiyonada 200, 400 ve 4x100 m'de birinci gelerek üç altın madalya elde etti. Savaş sonrası yıllarda, atletlerimizin en parlak derecesini ise 1948 Londra Olimpiyatları'nda üç adımda bronz madalya kazandıran Ruhi Sarıalp yaptı. Sarıalp, Londra Olimpiyatları'ndaki başarısının bir tesadüf olmadığını, 1950 yılında Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda üç adım atlamada 14.53'lük derecesiyle üçüncü olarak kanıtladı.
1955 yılında 800 m'de Akdeniz ve Balkanların en büyük atleti olan Ekrem Koçak, Dünya Ordulararası Şampiyonluğu'nu da kazanarak, bir sezon içinde erişilmesi çok güç başarılara ulaştı. Bunu Gül Çıray, Muharrem Dalkılıç'ın başarıları izledi.
Olimpik alanda bir başka başarılı atletimiz, 1968 Meksika Olimpiyatları'nda maratonda 4. olan (2.25.18'lik derecesiyle) İsmail Akçay'dır. Aynı yıl Atina'da yapılan Balkan Oyunları'nda maraton koşan İsmail Akçay ve Hüseyin Aktaş'ın altın ve gümüş madalya kazanmaları da bu dönemin önemli başarılarıydı.
1960'lı yıllarda başlayan duraklama döneminden sonra Türk atletizmi gerilemeye başladı, 1970'li yıllarda başarılar maraton ve kır koşularına kaydı. Maratonda Mehmet Terzi ve Veli Ballı, kır koşularında (kros) ise Mehmet Yurdadön dikkatleri çeken başlıca isimler oldu. Bu dönemin en önemli başarısı ise, 1978 yılında Selanik'te yapılan Balkan Oyunları'nda yüksek atlamada Ekrem Özdamar'ın 2.20'lik dereceyle Türkiye rekoru kırarak altın madalya kazanmasıydı.
Dünya atletizmi dev adımlarla ilerlerken Türk atletizmi hayli gerilerde kalmıştı. Dugunluk 1980'li yıllarda da sürdü. Bu durgunluk Semra Aksu'nun 1983 Balkan ve 1987 Akdeniz Oyunları'nda elde ettiği ikincilik ve üçüncülük dereceleriyle biraz olsun aşıldı.
1989-1994 arası atletizmde atılım yılları oldu. Bu yıllarda çok sayıda Türkiye rekoru kırıldı.
1993 yılında yapılan 38. Balkan Kros Şampiyonası'nda Türkiye 4 bireysel, 6 takım birinciliği kazanırken; Zeki Öztürk Balkan Şampiyonu oldu. Aynı yarışmalarda 1962 yılında Gül Çıray Akbaş'ın şampiyonluğundan sonra, bayanlarda ne ferdi ne de takım şampiyonu olamayan Türkiye, 3 takım birinciliği kazandı. Aynı yıl Akdeniz Oyunları'nda Cihangir Demirel maratonda ikinci gelerek gümüş madalya kazandı.
1994 yılı Ocak ayında Atina'da düzenlenen Balkan Salon Atletizm Şampiyonası'nda güllede Ekrem Ay, üç adımda Figen Karadağ bronz madalya elde ettiler. Gülsün Durak bayanlarda yüksek atlamada Avrupa Yıldızlar rekoru kırıldı. Mart ayında Romanya'da yapılan Balkan Kros Şampiyonası'nda atletlerimiz 3 altın, 4 gümüş, 4 bronz madalya kazandılar. Yunanistan'ın Trikala kentinde düzenlenen Balkan Büyükler Atletizm Şampiyonası'nda atletlerimiz 3 altın; 3 gümüş, 7 bronz madalya kazanırken Türkiye, hem erkekler hem de bayanlarda takım halinde 4. oldu. Finlandiya'da yapılan Avrupa Gençlik Oyunları'nda yüksek atlamada Gülsün Durak, 5000 m'de Fecri İdin, altın madalya elde ettiler. Ekim ayında İstanbul'da yapılan 16. Avrasya Maratonu'nda ilk kez bir bayan atletimiz Serap Aktaş, altın madalya kazandı.
1995 yılı pistte, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bol rekorlu bir yıl oldu. Atletizm 153 madalya ile en çok madalya kazanan spor dalı olma özelliğini kazanırken, tüm kategorilerde 68 Türkiye rekoru kırıldı. Avrupa Milletler Kupası'nda erkek takımımız birinci lige yükseldi.
1996 yılı şubat ayında Atina'da yapılan Balkan Salonu Atletizm Şampiyonası'nda atletlerimiz 1 altın, 1 bronz madalya kazandılar. 400 m yarışmalarında Öznur Dursun 53.81'lik derecesi ile altın madalya kazanırken, salonda Balkan şampiyonu olan ilk bayan atletimiz oldu.
Önceden belirlenmiş çeşitli mesafelerde koşularak rakiplere ve zamana karşı yapılan mücadeleyi ifade eden tüm zamanların en eski ve en ilgi gören spor dallarından biridir. Koşular; pist yarışları ve yol yarışları olarak ikiye ayrılır. Pist yarışlarında belirli bir mesafede en hızlı koşan seçilir. Tüm koşular kronometre (zaman ölçer) ile ölçülür.
Pist Yarışları
• Sürat koşuları
• Orta mesafe koşuları
• Uzun mesafe koşuları
• Bayrak koşuları
• Engelli koşular
Yol Yarışları
• Maraton
• Yürüyüş
• Kır Koşusu
• Sokak Koşusu
Birleşik Yarışlar
• Dekatlon
• Heptatlon
1- PİST YARIŞLARI
Pist yarışları, genelde 400 m'lik elips biçimindeki pistlerde yapılır.
SÜRAT KOŞULARI
Pist va alan sporlarında; kısa mesafe atletlerinin bütün güçleriyle koşmasına dayanan, en süratli olanı belirleyen yarışmalardır. Sürat koşularının tamamında yarışma alanı olarak 400 m uzunluğundaki standart pist kullaanılır. Bu pistlerde tartaan denilen sentetik yapay bir zemin vardır. Pist üzerinde 8 kulvar işaretlenrek, yarışmacıların birbirinden ayrılmaları sağlanmıştır. Atletlet, çıkış için takoz kullanırlar. Bu çıkış takozları başlangıç çizgisinin hemen arkasına vidalanan, yarışmacının ayaklarını basarak takozu itmesiyle ilk hızını almasını sağlayan, genellikle metal bir araçtır. sürat koşularında atletler, ıslanma ile şeffaflaşmayan atlet ve şort giyerler. Numaraları görülecek büyüklükte (15 x 15) sırta ve göğüse tutturulur. Çorapların pamuklu, beyaz ve dikişsiz olması gerekir. Spor ayakkabıları ise özel çivilidir. Çivilerin uzunluğu da 2.5 cm uzunluğunu geçemez.Bu çivilerek yere basıldığında yeri tutarak ayağın geri kaymasını engeller.
Sürat koşuları mesafelerine göre 3 ana yarıştan oluşur.
1. 100 metre
2. 200 metre
3. 400 metre
• 100 metre koşusu
Sürat koşularının en kısası olup, tüm kuvvetin bir hamlede harcanmasını gerektirir. Bu koşular pistin düz kısmında koşulur. İnsan hayatında önemli yer tutmayan zaman birimi saliseler 100 m koşularında çok önemlidir. 1912 yılında dünya 100 m rekoru 10.6 sn iken 1969'da Jim Hines 9.9'a, 1991 yılında Carl Lewis 9.86'ya, 1994'de ise Leroy Burrell 9.85 sn'ye düşürmüştür.
100 metre yarışlarında en yüksek hız erkeklerde 45 km/saat, bayanlarda 40 km/saat olup bu hızlara ancak 40 metreden sonra ulaşılabilir.
• 200 metre koşusu
BU koşu 100 metrenin devamıdır. Ancak 200 m atletleri ile 100 m atletleri arasındaki en önemli fark, nefes kapasiteleridir. 200 metreci başlangıçta 20 metrede bir nefes alır, sonlara doğru nefes alışı daha da sıklaşır. Ayrıca, 100 metrecilerden daha yumuşak bir koşu tarzına gerek duyarlar. Daha dayanıklıdırlar. 200 metre yarışı virajlı parkurda yapılır. Yarış kuralları diğerlerindeki gibidir.
• 400 metre koşusu
400 metre güçlü bir vücudun bile ancak teknikle koşabileceği bir mesafedir. Sürat koşucuları ve yarı mukavemet koşucuları, 400 metreyi başarıyla koşarlar. En iyi 400 metre sonuçları, normal ritmik bir şekilde nefes alıp verme ve her 100 metrenin aynı sürede geçilmesi ile olur. Bu yarışlarda çıkış çok önemlidir.
ORTA MESAFE KOŞULARI
Günümüzde büyük gelişme gösteren ve baştan sona süraatle koşulmaya başlayan otra mesafe koşularının bir adı da " uzun sürat koşuları"dır.
Orta mesafe koşuları mesafelerine göre ikiye ayrılır.
• 800 metre koşuları
Büyük bir efor ve sürat harcanılan bu koşular, hafif atletizm koşularıdır. İyi bir 800 m koşucusu dayanıklı, süratli ve zeki olmalıdır. Çömelerek yapılan çıkıştan sonra, ilk 50 - 60 metreyi süratle geçmek ve ilk virajı iyi almak çok önemlidir. Çok yorucu olan bu yarışta atletin adımları uzun, serbest ve yumuşak olmalı, sürekli rakiplerini kontrol etmelidir.
• 1500 metre koşuları
Bu koşu kuvvetli, dayanıklı ve süratleneceği yeri iyi bilen atletlerin başarabileceği bir koşudur.Atletin vücudu ahenkli ve uyumlu olmalı, ayakların tabanı ile basarak koşmalı nefes alma ritmi düzgün olmalıdır. Son 100-300 metrede süratlenmelidir.
UZUN MESAFE KOŞULARI
Uzun mesafe koşuları, finişte atağa kalkmanın orta mesafede olduğu kadar önem taşımadığı, herşeyin tempoya bağlı olduğu son derece sağlam yapı isteyen koşulardır. Üçe ayrılır;
1. 3000 metre koşusu : Pistin 400 m uzunluğundaki bölümünün 7.5 tur olarak koşulduğu uzun mesafe koşusudur.
2. 5000 metre koşusu : 400 metrelik pisti 12.5 tur atarak koşulur.
3. 10000metre koşusu : 400 metrelik pisti 25 tur atarak koşulur. Önde koşan atletin, arkasından gelen atlete 400 m fark yapmasına "tur bindirme" denir.
BAYRAK KOŞULARI
Takımların 30 cm boyundaki tahta veye metal sopayı, elden ele geçirerek ve sırayla koşarak yaptıkları koşulardır. Takımlar 4 atletten oluşur. İkiye ayrılır.
• 4 x 100 m bayrak yarışı: Çıkış yapan atlet bayrağı sağ eliyle taşır, ilk yüz metrenin sonunda bekleyen takım arkadaşına bayrağı teslim eder. 400 m'lik pistte, her yüz metrede başka bir atlet bulunur bayrak tam üç kez el değiştirir. Her kulvarda 20 m'lik bayrak değiştirme alanı vardır, atletler bu alanı geçirirlerse ve kulvar değiştirirlerse diskalifiye olurlar.
• 4 x 400 m bayrak yarışı: Bu yarışmada ikinci koşucudan itibaren iç kulvara geçiş serbesttir. Ancak bayrak değiştirmeden önce kendi kulvarlarına geri dönerler. Kuralları 4x100 koşusundaki gibidir.

ENGELLİ KOŞULAR
Eşit aralıklarla yerleştirilmiş engelleri özel bir teknikle aşarak koşmaya dayanan, hafif atletizm sınıfından pist ve alan sporudur. Engel koşusu sırasında atlet, geçiş ayağını veya bacağını, kendi kulvarından olmayan bir engeli atlarsa, el veya geçiş ayağıyla kasıtlı olarak engel devirirse diskalifiye olur. Uluslarası Amatör Atletizm Federasyonu'nun kararına göreengelli yarış mesafeleri dörde ayrılır.
1. 100 metre engelli bayanlar : Engelin yüksekliği 84 cm ve on engelin yer aldığı teknik bir koşudur. İlk engele olan mesafe 13 m, engeller arası 8.5 metredir. Her yarışmacı ayrı kulvarlarda koşar.
2. 110 metre engelli erkekler : Engelin yüksekliği 106.7 cm' dir. İlk engele olan mesafe 13.72 m, engeller arası 9.14 m,son engelle bitiş çizgisi arasındaki mesafe de 14.02 metredir. Engeller arası 3 adımla geçilir.
3. 200 metre engelli erkekler : Olimpiyat yarışmalarına dahil değildir. Engel yüksekliği 76.2 cm ve 18.29 m arayla yerleştirilmiştir. Başlangıç çizgisiyle ilk engel arası 18.29 m, son engel ile bitiriş çizgisi arası 17.1 m'dir.
4. 400 metre engelli erkekler : Olimpiyat yarışmalarına dahildir. Bu koşu atletin atletik bütün özelliklerini otraya koyduğu bir koşudur. Atlet engeller arası kaç adım atacağını hesaplamalıdır. En ideal olanı 13-17 adımdır. Engel yüksekliği 91.4 cm ve engeller arası 35 m'dir. İlk engele olan mesafe 45 m, son engelle bitiş çizgisi arasındaki mesafe de 40 metredir. Her atlet kendi kulvarında yarışır. Bayanlarda sadece engel yüksekliği 76.2 cm ile farkeder. Diğer ölçüler ve kurallar aynıdır.
2- YOL YARIŞLARI
1- MARATON : En uzun mesafeli 42.195 m sert tabanlı yollarda gidiş-dönüş olarak yapılan mukavemet koşusudur. Maraton parkurları aynı nitelikte olmadığı için dünya rekorları kayıt edilmez, sadece en iyi derece vardır. Mesafeler km ve mil olarak yol boyunca gösterilir. Her 5 km'de yiyecek ve içecek bulundurulur, atletler koşarken bunlardan faydalanır.
2- YÜRÜYÜŞ : Yürümek ile yürüyüşü karıştırmamak gerekir. Yürüyüş başlı başına bir spor olup; kuralları, tekniği ve taktiği olan, karın kaslarının yardımıyla ayaklar ve bacaklarla yapılan, kollarla dengelendirilen bir ilerleme hareketidir.  
Türkiye'de ilk yürüyüş yarışması 10 km üzerinden Fenerbahçe stadında yapılmıştır.
Gerek pistte gerekse yollarda yapılan yürüyüş sporunda ayklar zeminle teması kaybetmemeli, öne doğru atılan ayak topuğu, diğer ayak yeden kalkmadan yere temas etmelidir. Önce zemine ayak topuğu, sonra taban, sonra da ayak değer. Bu da ayakları kalçadan hareket ettirmek ile mümkündür. Yürüyüş sporu yapanların giydikleri ayakkabılar, zorlanmaya dayanıklı ve hafif olmalıdırlar. Yürüyüş yapanların bacak ve baldır kasları çok gelişir. Bu spor kan dolaşımını hızlandırır, kasları geliştirip iç organların çalışmasını düzene sokar.
3- KIR KOŞUSU : Kırsal alanlarda, inişli-çıkışlı toprak üzerinde yapılan uzun mesafe koşusudur. Kros olarak da bilinir.
4- YOL KOŞUSU : Kır koşularının değişik bir türü olup, şehir içindeki ana cadde ve sokaklarda koşulur.
3- BİRLEŞİK YARIŞLAR
1- DEKATLON : Sürat, kuvvet ve beceri isteyen karışık yarışlardır. Erkekler arasında yapılan on yarışma dalından oluşan birleşik yarışmalardır. İki gün süren bu yarışmalarda 1. gün; 100 metre, uzun atlama, gülle atma, yüksek atlama ve 400 metre koşulur. 2. gün; 110 metre engelli, disk atma, sırıkla atlama, cirit atma ve 1500 metre koşulur. Kurallar ve ölçümler IAAF tarafından belirlenir.
2- HEPTATLON : Dekatlon gibi sürat, kuvvet ve beceri isteyen , bayanlar arasında yapılan yedi daldan oluşan kombine yarışmalardır. Yarışmalarda 1. gün; 100 metre engelli, gülle atma, yüksek atlama ve 200 metre koşulur. 2. gün ise; uzun atlama, cirit atma ve 800 metre koşulur. Kurallar ve ölçümler IAAF tarafından belirlenir.

Atletizmin bir dalı olan atlamalarda, gerek yüksek ve sırıkla yüksek atlama, gerekse uzun atlama bir koşu sonunda sıçrama ile yapılır.
Atlamalar 4 bölümden oluşur.
1- YÜKSEK ATLAMA
Koşarak hız aldıktan sonra, sağlam iki dik sehpanın arasındaki çıtanın üzerinden atlayarak yapılır. Bu atlama da prensip, vücudun çıta üzerinden çıtayı düşürmeden geçebilmesidir. Bu atlamayı diğerlerinden ayıran 3 özellik vardır. 1. si; mesafe dikey olarak ölçülür, 2.si; başarı ve başarısızlık belli bir yükseklikteyi çıtayı aşmaya bağlıdır, 3.sü ise atlet başarılı olduğu sürece sınırsız deneme hakkına sahiptir.
Hızlanma sahası 15 metreden az olamaz. Atlama sehpası düz, sert ve bükülmez ağaçtan veya madendendir. Sehpa üzerindeki çıta yarışmacı dokunduğu anda düşecek şekildedir. Çıtanın arkasında süngerle doldurulmuş düşme minderi, en az 5x4 m boyutunda ve yeterli kalınlıktadır.
Atlamadan önce hız kazanabilmek için koşulması gerekir. Yarışmacı, 7-11 adım arası yaklaşma koşusunu, 30-40 derecelik bir açı ile giderek artan bir koşuyla yapar. Sıçrayış tek ayakla ve geriye alınmış vücudun gergin bacak üzerine alınmasıyla başlar. Çıta üzerine gelince vücudun ekseni etrafında dönmesi, başın göğüs hizasına alınması ile sürer. Önce dış kol ile savurma bacağının mindere değmesi, sonra da gövdenin kalça ve omuz üzerinde dönüşü ile atlama tamamlanır.
Yüksek atlamada yarışmacının uyması gereken önemli kural; sıçramada tek ayağını kullanmasıdır. Atlayıcıların kullandıkları atlama stilleri 4 tanedir.
1. Scissor ( Makaslama )
2. Straddle ve dive straddle ( Binme )
3. Fosbury Flop ( Sırt tekniği )
4. California ( Western Roll )
 
STRADDLE - BİNME TEKNİĞİ
 
FOSBURY FLOP- SIRT TEKNİĞİ
Bunlardan en popüler olanları, Binme ve Fosbury Flop teknikleridir. Binmede atletin yüzü aşağıya bakar biçimde olur, vücudunu çıtanın etrafında döndürerek atlar. Fosbury Flash tekniğinde ise çıtayı atletin önce başı geçer ve omuzlar üzerine düşülür.
STRADDLE-BİNME TEKNİĞİ :
SIÇRAMA ; sıçrama bacağı topuk önde olmak üzere hamle yapar. Kollar, kalça ve gövde uzantısı geriye yatık bir pozisyon alır. Buradan yükselme hareketi başlar. Ağırlık merkezi, sıçrama bacağı üzerine gelir. Savurma bacağı tam gergin kuvvetlice yukarıya savrulur. Öncelikle ağırlık merkezi dikey destek üzerindedir, sıçrama bacağı dik olarak uzanmıştır, kollar öne ve yukarı fırlatılır, omuzlar da yukarıya çekilir böylece gövde de yukarıya alınmış olur.
UÇUŞ ; çıta üzerine savurma bacağı geldiğinde, kolların geçişiyle ve omuzlarla başın dalmasıyla düşüş başlar. Aynı zamanda kalça döner ve sıçrama bacağı geriye-yukarıya açılır.
KONUŞ ; çıta geçildikten sonraki hareketler önemli değildir. Dalış yapılan mindere yuvarlanılır.
Yarışmacı, atlama sırasında ;
1. Çıtayı aşmadan düşerse
2. İki ayağını üzerinde sıçrarsa
3. Atlama anında çıtaya çarpar ve desteklerinden düşürürse
başarısız sayılır.
2- UZUN ATLAMA
Tek sıçrayışta en uzak mesafeye ulaşmaya dayanan pist ve alan sporudur. Yaklaşık 45 metreyi bulan hız alma mesafesinden koşularak, zemin hizasındaki gerilme sahasını geçmeden, kum havuzuna atlanılarak yapılır.
Kum havuzunun boyutları en az 2.75 x 10 metredir. Koşuya, ayaklar bitişik, hafif koşu ritmiyle başlanır. Son hıza, basma tahtasına yaklaşıldığında ulaşılması ve tahtaya iyi bir şekilde basılması önemlidir. Sıçramayı takiben dizler kolların altından çekilip uçuş yapılır. Bunu ayaklar ileri doğru denge temin ederken konma izler.
Uzun atlamada atletlerin 6 'şar deneme hakları vardır. Atlayanın ayağı basma tahtasını geçerse bu atlayış geçersiz olur. Ölçülen alan , basma tahtası ile atletin kum havuzundaki en yakın izi arasındaki mesafe esas alınarak yapılır.
 

3- ÜÇ ADIM ATLAMA
Sıçrama, adım atma ve atlama biçimindeki üç ayrı kesintisiz hareketin ardarda yapılarak, en uzak mesafeye ulaşmaya dayalı pist ve alan sporudur.
Atlama sahası olarak kullanılan atlama havuzu ve atlama tahtası, uzun atlamadakinin aynısıdır. Yalnız üç adım atlamada atlama havuzu ile atlama tahtasının arası 11 metredir.
Tek adımın aksine, üç adımda basmadan önce fazla sürat önemli değildir. Sıçrama; çabuk ve koşu yönünde olup tek adımdan daha alçak olmalıdır.
Yarışmacı tek ayağının üzerinde havalanır ve aynı ayağı üzerine iner. Bunu yerde atılan ikinci adım izler. Adım için diğer ayağının üzerine düşmelidir. Üçüncü ve son atlamayı yapıp iki ayağıyla havuza düşer. Üç adım atlamada atletlerin 6'şar deneme hakları vardır. Altı hakta en iyi dereceyi yapan 1. olur. Atletler atlayış sırasında yanlış ayağıyla, kasten yere dokunursa atlayış geçersiz olur.
4- SIRIKLA ATLAMA
Yatay bir çıtanın üstünden bir sırık yardımıyla atlamaya dayanan bir atletizm dalıdır. Sırıkla atlamad kullanılan en önemli malzeme atlama sırığıdır. Atletler yaklaşık 5 m uzunluğunda, 2 kg ağırlığında cam elyaflı fiber glass sırık kullanırlar. Ancak uzunluğu ve ağırlığı konusunda bir sınırlama yoktur. Atlet bu sırıkla havaya yükselerek iki direk arasındaki metal çıtayı aşmaya çalışır. Sırğı 2.2kg ağırlığındaki metal çıtayı geçerken bırakır ve 1 m yükseliğindeki özel mindere düşer. Sırıkla atlayan atletler topuklarında süngerli lastik bulunan ya da bu atlayışlar için özel hazırlanmış aykkabılar kullanırlar. Bu ayakkabılar aynı zamanda ayak bileklerini de koruyucu özellik taşırlar.

Atletizmin bir dalı olan atmalar mesafeye karşı yapılan bir alan sporudur.
Gülle ve cirit düz olarak ileri atılırken, disk ve çekiç atışlarında atlet bir dönüşü takiben atışını tamamlar. Atışlar daha önce işaretlenmiş olan "sektör" adı verilen alana düşmelidir. Atmalar dört bölümden oluşur.
A- GÜLLE ATMA
 Metalden yapılmış küre şeklindeki güllenin, erkekler ve bayanlar tarafından omuz hizasından en uzak mesafeye atılmasını içeren hafif atletizm sporudur.
Güllede atma alanı beton olup ; etrafında çember bulunmaktadır. Çemberin ön tarafında, atış sırasında atletin içeride kalmasını sağlayan çarpma tahtası bulunur. Gülle düzgün ve yuvarlak olup demir, pirinç gibi yumuşak olmayan bir metalden yapılır. İçi kurşun veya benzeri bir madde ile doldurulur. Erkekler için en az 7.257 kg, baynalr için en az 4 kg ağırlığındadır. Atış yapılan daire beton olduğundan ayakkabılarda çivi yoktur. Yarışmacı atış hareketine sabit duruşla başlar. Gülle tek elle çeneye yakın tutulmalı, atış süresince bu el başlangıç durumundan aşağıya düşmemelidir. Gülle hiçbir zaman omuz çizgisini geçmemelidir. Süzülüş ile gülle atışına geçilmesi arasındaki hareketler tempolu ve kesintisiz yapılır. Yarışmacı gülle yere düştükten sonra yarışma alanını çemberin arka yarısından ve ayakta terk eder.
Yarışmacılar, üç atış hakkına sahiptirler. İlk üç atıştan sonra en iyi 8 yarışmacı daha sonra 3'er atış yaparlar. Atış sırasında yarışmacı çemberden dışarı çıkar, dengesini kaybedip ayak veya elinin biri ile dahi çemberin dışına dokunursa, gülle takozunun üstüne değerse bu atış geçerli sayılmaz. Atma uzaklığı; güllenin ilk düştüğü yerin izi ile, direğin iç köşesine kadar olan doğru mesafesi ölçülerek bulunur.
B- CİRİT ATMA
Cirit, ağaçtan veya metalden yapılan bir mızrağın hız alınarak, koşulup atılmasını içeren hafif bir atletizm spor dalıdır.
Cirit atma yarışmalarında kural; ciritin 25-30 m'lik bir pistte koşarak hız alındıktan sonra 29 derecelik açı dilimi içerisina düşecek biçimde omuz üzerinden atılmasıdır.
Cirit metalden ve ağaçtan yapılır, üç bölümden oluşur.
Sivri uçlu metal başlık (ağırlığı 80 gr, uzunluğu 25-33 cm), metal veya tahtadan çubuk ve sicim (ip) sarılı tutma bölümü.
Ciritin uzunluğu erkeklerde 260-270 cm ağırlığı ise 800 gr'dır. Bayanlar arası karşılaşmalarda kullanılan cirit ise daha kısa ve hafiftir. Uzunluğu 220-230 cm, ağırlığı ise 600 gr'dır.

http://www.pornizle.netizle/8/Sisman_karinin_seksi_guzelm
://www.pornizle.netizle/902/24_Dakikalik_Super_Sesli_Amator_Turk_Porno
http://www.calcaloyna.com/video/7/amator-tv.html

 
Bugün 8 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol